|
|
|
|
|

[ Raporu İndirin ] |
Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz 2009 haberleri
Bulgular:
İncelenen dört aylık dönemde nefret söylemine rastlanan gazeteler H.O Tercüman, Ortadoğu, Vakit, Yeniçağ, Sözcü, Türkiye, Hürriyet ve Star gazeteleridir. Diğerlerine göre daha genel bir okuyucu kitlesine sahip olan Hürriyet ve Star’ın birer köşe yazısı nefret kategorisine girerken, nefret söyleminin en yaygın şekilde milliyetçi, muhafazakar yayın çizgisi izleyen gazetelerde kendine yer bulduğu dikkat çekmektedir.
İzlenen dönemde nefret söyleminin gazetelerde en çok etnik grupta Ermeniler, Kürtleri, daha az biçimde Rumları, dini grupta ise genel olarak Hıristiyanları ve ardından Yahudileri hedef aldığı gözlenmiştir. Bir köşe yazısı diğerlerinden farklı olarak Danimarkalıları konu edinmiştir.
İncelenen gazetelerde yer alan nefret söylemi örnekleri kendi içinde içerdiği olumsuz önyargı ve genellemelerden, hakaret, aşağılama, düşmanca söyleme dek çeşitli kategorilere ayrılarak incelenmiştir.
- Abartma / Yükleme / Çarpıtma
- Küfür / Hakaret / Aşağılama
- Düşmanlık / Savaş Söylemi
- Doğal Kimlik öğesini nefret aşağılama unsuru olarak kullanma / Simgeleştirme
olarak sıralanan bu kategoriler, nefret söylemi biçimlerini ve bu söylemin haberlerde, köşe yazılarında ve ikonografik öğelerde ne şekilde kullanıldığının anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Çalışmada nefret söyleminin en çok köşe yazarları tarafından kullanıldığı dikkat çekmektedir. İncelenen 14 nefret söylemi içeren örneğin 11’ini köşe yazıları, üçünü haberler oluşturmaktadır. Haberlerin kaynağı belirtilmemiştir. Söz konusu üç haberin tümü ilk sayfada yer alırken, ikisi manşet haber niteliği taşımaktadır. Bir haber ise manşet haber olmasa da ilk sayfadan anonslanmıştır. Bu durum söz konusu haberlerin yazı işlerinin ortak inisiyatifi ve görüşünü yansıttığı izlenimini yaratmaktadır.
İncelenen köşe yazıları ve haberlerde belirlenen nefret söylemi kategorilerinden en çok Düşmanlık / Savaş Söylemi’ne girebilecek örnekler (7 örnek) tespit edilmiş, onu Küfür / Hakaret / Aşağılama (5 örnek) izlemiş ardından Abartma / Yükleme / Çarpıtma (2 örnek) ve Simgeleştirme (2 örnek) gelmiştir.
Aşağıdaki örneklerin analizinde daha detaylı şekilde görüleceği gibi haberlerin, köşe yazılarının söylemlerinde öne çıkan unsur tüm metne hakim olan “biz” ve “onlar” yöntemiyle hedeflenen grubun ötekileştirilmesidir. Çoğunlukla bir ırka (Türkler ve yanı sıra Azeriler) ve de dine (Müslümanlar) gönderme yapan “Biz” den bahsedilirken sahiplik belirtir iyelik ekleri mutlaka kullanılmaktadır : Milletim(iz), Vatanım(ız), Devletim(iz), Hükümet(imiz), Aslanım, Askerimiz, Düşmanımız gibi bir birliğe ve bu birliğin sahip olduklarına (vatan, toprak, Anadolu, sağlıklı yaşam) referans yapan sözcükler sıklıkla kendine yer bulmakta, hedeflenen “onlar” diye hitap edilen gruba haddini bildirme üslubunda bu sahiplik dayanak olarak alınmaktadır.
Örneklerde dikkat çeken bir diğer unsur da özellikle milliyetçi, muhafazakar ideolojiyi benimseyen yayınlarda yer alan haber ve köşe yazılarında duygu belirtir sözcükler ve noktalama işaretlerine bolca yer verilmesidir. Özellikle köşe yazılarında savunulan görüşün haklılığının gerekçelerle ortaya konmasıyla yetinilmemekte, bazı sözcüklerin öneminin ortaya konması için çoğu durumda koyu renkle yazı, bazı durumlarda tüm harflerin büyük harfle yazımı (TÜRK, IRKDAŞ, AZERBAYCAN) ve duygu belirten ünlem işaretinin birden fazla kullanımı söz konusudur. Haberlerde ise özellikle manşete çıkarılan haberlerde yine öfke duygusunu, nefreti daha yoğun biçimde yansıttığı düşünülen tüm harflerin büyük harf olarak kullanıldığı başlıklar tercih edilmekte bir yönüyle (son dönem internet dilinde kullanımıyla yaygınlaşan, benimsenen) bağıran bir üslup ortaya konmaktadır. Bir başka deyişle milliyetçi, muhafazakar ideolojiyi benimseyen basında nefret söylemini benimseyen haber ve köşe yazıları çoğunlukla nefret duygusunu altını, çizerek, bağırarak okuyucuyu da bu nefrete ortak olmaya, nefret edilene karşı harekete geçmeye teşvik etme amacı taşımaktadır. Basın tarihi bu tür kışkırtmaların yol açtığı toplumsal olayların acı sonuçları konusunda azımsanmayacak çok örnekle doludur. |

[ Raporu İndirin ] |
Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım 2009 Haber Analizleri
Bulgular:
İncelenen Ağustos-Eylül-Ekim ve Kasım aylarını kapsayan ikinci dört aylık dönemde en dikkat çekici unsur nefret söylemi içeren gazete haberlerinin ve köşe yazılarının büyük çoğunluğunun Kürtleri hedef almasıdır. Bu durum Hükümetin izlenen dönemde açıkladığı ve uygulamaya koyduğu başta “Kürt Açılımı”, ardından “Demokratik Açılım” ve son olarak “Milli Birlik Projesi” adını alan politikaların bir yansımasıdır. Ancak konusunu bu politikaların oluşturduğu pek çok haberin ve köşe yazısının içeriğinde Kürtlere yönelik nefret söylemini beraberinde Ermeniler, Yahudiler ve Hıristiyanlara yönelik nefret ifadeleri izlemiştir. Bir başka deyişle Kürtlere yönelik nefret söylemiyle başlanmış ancak hazır başlanmışken Türk ve Müslüman kimliğini taşıyanların dışındaki tüm gruplar aynı söyleme dâhil edilmiştir. Bu nedenle geçen döneme kıyasla bu dönemde aynı yazı içinde birden fazla etnik ve dini grubu hedef alan nefret söylemi içeriklerine daha fazla rastlanmıştır.
Grafik 1:

Bu dönemde de geçmiş dönemde olduğu gibi nefret söyleminin en çok köşe yazılarında kullanıldığı görülmektedir. Haberlerde kaynak gösterilmesine çok az rastlanırken (16 haberin yalnızca beşinin yazarı ya da kaynağı bellidir), haberleri okur yorumları izlemektedir. Okur yorumlarının seçiminin de yine bir editöryel süreç olduğu göz önünde bulundurulduğunda gazete editörlerinin bu seçimde de her zaman nefret söylemi konusunda hassas bir yaklaşım sergilemedikleri söylenebilir.
Grafik 2

Nefret söylemi içeren haberlerin, köşe yazılarının, okur yorumlarının büyük bir bölümü milliyetçi-muhafazakar yayın çizgisine sahip gazetelerde yayınlanmıştır. Geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de nefret söylemine en çok rastlanan gazetelerde ilk sıraları Ortadoğu, Yeniçağ, Vakit, Milli Gazete ve Sözcü gazeteleri almaktadır.
Grafik 3

Geçen döneme kıyasla bu dönem nefret söylemi içeren gazetelerin sayısı artmış Cumhuriyet, Star, Vatan, Posta gibi gazeteler de skalada yerini almıştır.
İlk dönemde olduğu gibi bu dönem de incelenen gazetelerde yer alan nefret söylemi örnekleri kendi içinde içerdiği olumsuz önyargı ve genellemelerden, hakaret, aşağılama, düşmanca söyleme dek çeşitli kategorilere ayrılarak incelenmiştir.
- Abartma / Yükleme / Çarpıtma
- Küfür / Hakaret / Aşağılama
- Düşmanlık / Savaş Söylemi
- Doğal Kimlik öğesini nefret aşağılama unsuru olarak kullanma / Simgeleştirme
olarak sıralanan bu kategoriler, nefret söylemi biçimlerini ve bu söylemin haberlerde, köşe yazılarında ve ikonografik öğelerde ne şekilde kullanıldığının anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Ağustos-Eylül-Ekim ve Kasım aylarında izlenen haberlerde yukarıda belirtilen kategoriler arasında en çok Düşmanlık / Savaş Söylemi’nin kullanıldığı onu hemen ardından Küfür / Hakaret / Aşağılama içeren haberlerin izlediği görülmektedir. Ancak aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi pek çok haberde bu kategorilerin birden fazlası (bazılarında hepsi birden) birlikte yer almaktadır.
Grafik 4


Aşağıda kategorilerden örneklerin de yer aldığı incelenen haberlerin önemli bir kısmında nefret söyleminin yanı sıra o kategoride simgeleşmiş (görüşlerini açıklayan yazarlar, din adamları vs) isimlerin hedef gösterilmesi hatta zaman zaman tehdit edilmesidir. Bu çalışma nefret suçunu tetikleyebilecek bu tür nefret söylemlerinin ifşa edilmesini, kamuoyunda bu yönde bir duyarlılık oluşmasını amaçlamaktadır. Ancak bu tür söylemlerin yol açabileceği sonuçların önlenmesi daha ciddi önlemleri gerektirmekte ve bu çalışmanın sınırlarını aşmaktadır.
|

[ Raporu İndirin ] |
Aralık 2009 – Mart 2010 Haber Analizleri
Bulgular:
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi araştırmasının Aralık-Ocak-Şubat ve Mart aylarını kaplayan üçüncü ve son döneminde dini ve etnik grupları hedef alan nefret söylemi içeren 84 haber, köşe yazısı ve okur yorumu tespit edilmiştir.
Diğer dönemlerden farklı olarak bu dönemde ortaya çıkan en dikkat çekici durum nefret söyleminin hedef aldığı dini ve etnik grupların çoğalması ve çeşitlenmesidir. İlk iki raporda açılımlar sürecine denk gelmesi nedeniyle, gündemle paralel biçimde nefret söyleminin en çok Kürtleri, Ermenileri, Yahudileri, Rumları ve Hıristiyanları hedef aldığı görülmektedir. Açılım politikaların gündemdeki etkisinin görece zayıfladığı son dönemde ise nefret söyleminin hedefindeki ilk iki grubu yine Kürtler ve Ermeniler alırken, bu dönemde Araplar, Sırplar, Romanlar, Süryaniler, Afrikalılar gibi yeni gruplar da eklenmiştir.
Yine ilk iki dönemden farklı olarak bu dönemde Ermenilere yönelik nefret söylemi Kürtlere yönelik nefret söyleminden fazladır, Hıristiyanlara yönelik söylemlerde de geçen döneme göre iki kat yükselişin olduğu dikkat çekmiştir. Bu farklılıklarda elbette ki gündemin çok önemli bir etkisi vardır. Örneğin Aralık ayında Fener Rum Patriği Bartholomeos’un CBS televizyonuna verdiği mülakat özellikle muhafazakâr basında tepki yaratmıştır. Yine İsveç Parlamentosu ve ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda oylanarak kabul edilen Ermeni Soykırımı Yasa Tasarılarının Ermenilere yönelik nefret söylemini arttırdığı görülmüştür. Bu dönemde İsveç, ABD gibi ülkelere yönelik yabancı düşmanlığına varan pek çok örnek de tespit edilmiş ancak araştırmanın kapsamına girmediği için dışarıda bırakılmıştır.
Gündemin etkisinin yanı sıra her raporda neredeyse sabit biçimde ortaya çıkan nefret söylemi örnekleri bu dönemde de varlığını korumuştur. Örneğin muhafazakâr basında din konulu köşe yazılarında sık sık tespit edilen Yahudilere ve Araplara karşı nefret söylemi bu dönemde de devam etmiştir.
Önceki iki rapordan farklı olarak bu dönemde Müslümanlara yönelik nefret söylemi örnekleri de tespit edilmiştir. Aşağıdaki analizler içinde de görülebileceği şekilde genellikle milliyetçi ve muhafazakâr basında karşılaştığımız nefret söylemine bu örneklerde olduğu gibi Müslümanların hedef olması, nefret söyleminin etkilerinin ve toplum için yarattığı sakıncaların daha açık anlaşılması açısından önemlidir.
Grafik 1:

Geçmiş dönemlere benzer şekilde bu dönemde de nefret söyleminin en çok köşe yazılarında (yüzde 66) kendine yer bulabildiği görülmüştür. Onu haberler izlemiştir. Haberlerin büyük çoğunluğunda (yüzde 79’unda) kaynak belirtilmemiştir. Farklı olarak bu dönemde okur yorumlarının sayısı düşmüştür. Bu durumun araştırma yönteminin sınırlılığı (rastgele tarama yönteminin) ile de açıklanması mümkündür.
Grafik 2

Geçmiş dönemlere benzer şekilde bu dönemde de nefret söyleminin en çok köşe yazılarında (yüzde 66) kendine yer bulabildiği görülmüştür. Onu haberler izlemiştir. Haberlerin büyük çoğunluğunda (yüzde 79’unda) kaynak belirtilmemiştir. Farklı olarak bu dönemde okur yorumlarının sayısı düşmüştür. Bu durumun araştırma yönteminin sınırlılığı (rastgele tarama yönteminin) ile de açıklanması mümkündür.
Grafik 3

İncelenen gazetelerde yer alan nefret söylemi örnekleri ilk iki dönemde olduğu gibi kendi içinde içerdiği olumsuz önyargı ve genellemelerden, hakaret, aşağılama, düşmanca söyleme dek çeşitli kategorilere ayrılarak incelenmiştir.
- Abartma / Yükleme / Çarpıtma
- Küfür / Hakaret / Aşağılama
- Düşmanlık / Savaş Söylemi
- Doğal Kimlik öğesini nefret aşağılama unsuru olarak kullanma / Simgeleştirme
Olarak sıralanan bu kategoriler, nefret söylemi biçimlerini ve bu söylemin haberlerde, köşe yazılarında ve ikonografik öğelerde ne şekilde kullanıldığının anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Aralık-Ocak-Şubat-Mart aylarını içeren son dönemde yukarıda sıralanan kategoriler içinde yine en çok Düşmanlık / Savaş Söylemi’nin kullanıldığı, onu Küfür / Hakaret / Aşağılama ardından Abartma / Yükleme / Çarpıtma içeren nefret söylemlerinin aldığı görülmektedir.
Doğal bir kimlik unsurunun nefret içerir biçimde kullanılmasını içeren Simgeleştirme kategorisindeki örnekler diğer kategorilere göre daha az olsa da geçmiş dönemlere kıyasla bu kategoride bir yükseliş olduğu gözlenmiştir. Bunun görsel kullanımı, farklı ülkelerde oylanan Ermeni Soykırımı Yasa Tasarıları’na duyulan öfke ve nefretin dolaylı yoldan Ermenileri hedef almasıyla ilgili olduğu söylenebilir.
Grafik 4

Son olarak yukarıdaki kategorilerle nefret söyleminin hedef aldığı gruplar karşılaştırılmıştır. İlk dikkat çeken unsur Ermenilere yönelik nefret söyleminin tüm kategorilerde en yüksek seviyede olmasıdır. İkinci dönemden farklı olarak grupların çeşitlenmesine rağmen Düşmanlık / Savaş Söylemi Kürt, Ermeni, Rum ve Hıristiyanlarda oldukça yüksek ve birbirine yakın seviyelerdedir. Bu da yine yasa tasarıları dolayısıyla Ermenilere duyulan öfkenin ve nefret söylemi şeklinde yansıması olarak değerlendirilebilir.
Grafik 5

Geçmiş dönem raporları ile birlikte ele alındığında nefret söyleminin ulusal basının belirli bir bölümünde ağırlıklı olarak kendine yer bulduğu, gündemle ilişkili olarak kategoriler arası seviyelerde ya da gruplarda çeşitlenme gibi değişiklikler gösterse bile toplamda bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Aşağıdaki analizler (ve geçmiş dönemlerdeki analizler) incelendiğinde nefret söyleminin kullanımına ilişkin şöyle bir çelişkinin ortaya çıktığı tespit edilmiştir: Haberlerde ve köşe yazılarında başka dinlere yönelik nefret söyleminde amaç çoğunlukla yazanın kendi dininin üstünlüklerini anlatmak istemesi ya da bir savaş ortamının varlığına (örneğin Haçlı Seferleri) okuyucuyu ikna etmeye çalışmasıdır. Etnik kökene yönelik nefret söyleminde ise çoğunluk hedef grubun güçsüzlüğünü vurgulayan ifadeler öne çıkmaktadır. Diğer taraftan yazılardaki, haberlerdeki baskın milliyetçi söylemde her daim Batılı ülkelerin hegemonyasından şikâyet edilmekte, mazlumun yanında olunması gerektiği vurgulanmaktadır. Bir başka deyişle nefret söylemini yaygın biçimde kullanan basın aslında şikâyet ettiğini, eleştirdiğini yeniden üretmektedir. Nitekim araştırmalar da medyada nefret söyleminin güçlünün güçsüz üzerindeki egemenliğinin, ırkçılığın yeniden üretiminde rol oynadığını ortaya koymaktadır. Bu araştırma bu yeniden üretimi ifşa etmek, kamuoyunda bu konuda duyarlılık yaratmak, bu yolla önyargıların oluşumu ve nefret suçuna dönüşmesinin engellenmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Ancak araştırmanın bu konuda bir etki yaratma gücünün çok sınırlı olduğu, nefret söyleminin ve sonuçlarının önlenmesi için daha kapsayıcı düzeyde önlemlerin alınması gerektiği de unutulmamalıdır.
Aşağıda yukarıda genel olarak analizi yapılan ulusal basında nefret söylemi örneklerinin eleştirel söylem analizi yöntemiyle analizi yapılmıştır. Örneklerde de görüleceği gibi pek çok haberde bu kategorilerin birden fazlası (bazılarında hepsi birden) birlikte yer almaktadır. Burada kıstas olarak baskın söylem dikkate alınmıştır. Ayrıca haberlerde ve özellikle köşe yazılarında (tırnak içinde belirtilen ve italik şekilde yazılan) göze çarpan dil ve imla yanlışları yazarların kendisine aittir. Bunların araştırmayı değerlendirenler açısından dikkate değer birer veri olduğu düşünüldüğünden düzeltilmemiştir.
Teun Van Dijk, “Medating racism: The role of media in the reproduction of racism”, http://www.discourses.org/OldArticles/Mediating%20Racism.pdf
.
|

[ Raporu İndirin ] |
Ağustos 2010 – Aralık 2010 Haber Analizleri
Bulgular:
Bu analizin kapsamı geçmiş dönemdeki analizlerden farklı olarak Ağustos – Aralık 2010 tarihleri arasında ana akım medyanın izlenmesiyle sınırlı tutulmuş ancak Ahtamar Adası’nda düzenlenen ayin gibi nefret söylemi açısından çarpıcı nitelikteki örnekler de dahil edilmiştir.
İncelenen dönem içerisinde dini ve etnik grupları hedef alan 13 haber ve köşe yazısı tespit edilmiştir. Buna ek olarak yine geçmiş dönemden farklı olarak bir tanesi kadına yönelik ayrımcılık içeren, bir tanesi de eşcinsellere yönelik nefret söylemi içeren iki örnek de ek olarak analiz edilmiştir.
İncelenen örneklerde en fazla nefret söylemine hedef olan grup Ermenilerdir (13 örneğin yedisi Ermenileri hedef almaktadır). İki köşe yazsında Kürtlere yönelik nefret söylemi tespit edilmiştir. Bunun en önemli nedeni köşe yazarlarının iktidar partisini eleştirirken, açılım politikalarını dolayısıyla Kürt sorununu merkeze almalarıdır. Hıristiyan, Yahudi ve göç eden (Türk, Arap, Afrikalı, Balkanlı) toplumlara yönelik birer adet nefret söylemi örneği görülmüştür.
Örneklerin sekiz tanesini haberler, beş tanesini köşe yazıları oluşturmaktadır. Haberler ve köşe yazılarının gazetelere dengeli bir biçimde dağıldığından söz edilebilir.
İncelenen gazetelerde yer alan nefret söylemi örnekleri ilk üç dönemde olduğu gibi kendi içinde içerdiği olumsuz önyargı ve genellemelerden, hakaret, aşağılama, düşmanca söyleme dek çeşitli kategorilere ayrılarak incelenmiştir.
- Abartma / Yükleme / Çarpıtma
- Küfür / Hakaret / Aşağılama
- Düşmanlık / Savaş Söylemi
- Doğal Kimlik öğesini nefret aşağılama unsuru olarak kullanma / Simgeleştirme
Dini ve etnik grupları hedef alan örnekler içinde yine en çok (13 örnekten yedisi) Düşmanlık / Savaş Söylemi kategorisinde nefret söylemi içermektedir. On dört örnekle Küfür / Hakaret Aşağılama içeren nefret söylemleri izlemekte, iki örnek de Abartma / Yükleme / Çarpıtma kategorisine girmektedir.
Aşağıda belirlenen kategorilerden temsil yeteneği güçlü, seçilmiş örneklerin detaylı analizleri yer almaktadır:
Kategorilerden örnekler:
Düşmanlık / Savaş Söylemi Örnekleri
Başlık : Tecavüz Adasında Ermeni Ayini
Gazete: Yeniçağ
Tarih: 19.09.2010
Tür: Haber
Yazar : Salim Yavaşoğlu
Ahtamar Adası’nda bulunan Ermeni Surp Haç Kilisesi’nde 95 yıl sonra gerçekleştirilen ayinin bazı gazetelerde haberleştirilme tarzı nefret söylemi konusunda çalışanlar için oldukça çarpıcı örnekler ortaya koymuştur. Yeniçağ Gazetesi’nde Salim Yavaşoğlu tarafından kaleme alınan manşet haber de bunlardan bir tanesidir.
İlk sayfada manşet olarak verilen haberi, içerdiği ifadeler, sözcük seçimi gibi metnin unsurları düzleminde incelemeden önce sayfa tasarımı, görsel kullanımı ve yazı karakterleriyle oluşan söylemi ortaya koymak yerinde olacaktır.
Yeniçağ gazetesinin 19 Eylül tarihli nüshasının ilk sayfasının üst orta bölümünde yer alan (gazetelerin teşhirde görünen bölümü) haberin başlığında koyu (bold) ve büyük harfler tercih edilmiştir. Daha önceki incelemelerde de çok sık karşılaştığımız üzere bu karakterde başlık kullanımının amacı genellikle ifadenin anlamının ve etkisinin güçlendirilmeye çalışılmasıdır. Habere ilişkin olarak manşetten oldukça küçük boyutta, sağda Ermeni Surp Haç Kilisesi’nin fotoğrafı kullanılmıştır. Sayfanın sol bölümünden aşağı doğru devam eden spot ve haber metnin hemen yanında sayfanın tam merkezinde bir kadın fotoğrafı kullanılmıştır. Fotoğraf AKP Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı’ya aittir ve manşet haberle değil sağ alt kısımda yer alan, fotoğrafa göre çok daha küçük boyutta bir habere aittir. Gazetenin tam merkezindeki bu fotoğraf tercihi, söz konusu fotoğrafın manşetle de ilişkilendirildiği izlenimi yaratmaktadır. Çünkü haber içeriğinde hem kadınlara yönelik geçmişte uygulanan şiddet iddiaları hem de o sırada düzenlenen ayine izin verdiği için iktidar partisine yönelik eleştiriler yer almaktadır. İncelenen haberle ilgisi olmasa dahi AKP’li kadın bir milletvekilinin fotoğrafının kullanılış biçimi gazetenin adeta bir taşla iki kuş vurmaya çalıştığına işaret etmektedir.
Haber ilk sayfanın yanı sıra içeride 8. Sayfada da kendine yer bulmuş, gazete söz konusu ayine oldukça geniş yer ayırmıştır. İlk sayfada manşetin hem altında manşetin gerekçesini kısaca özetleyen bir spot yer almaktadır. Spotta yer alan iddiaya göre işgal yıllarında Ermeni çeteler Müslüman kadınlara bu adada tecavüz etmişlerdir ve şimdi bu çetelerin torunları yine aynı yerde ayin yapmak istemektedirler. İddiaların doğruluğunu, kaynağını göz ardı ederek yalnızca kullanılan sözcüklerin düz anlamları üzerinden yapılan bir okumada bile dini ve etnik ayrımcılığın söyleme ne derece etkin olduğu anlaşılmaktadır. Haberi yazan Kurtuluş Savaşı’nda dahi Ermenileri düşman safında gördüğünü, her ne kadar “çeteler” diyerek sanki tüm Ermenileri kastetmiyormuş gibi yapsa da hemen arkasından ayin için gelen tüm Ermenileri onların torunları olarak nitelemiştir. Haberde bir başka dinin gerekliliği olan ayinin önüne “sözde” sıfatı getirilerek hem alt metinde soykırım konusuna gönderme yapılmış hem de böyle bir ayinin ya da gerekliliğinin “uydurma” olduğu iddia edilmiştir. Üçüncü unsur olarak haberde iddia edilen kadına yönelik bir şiddet iken bu bir namus meselesi şeklinde ortaya konmuştur. Bütün bunların sonucunda denilebilir ki gazetenin kadınlara yönelik şiddeti referans vererek gösterdiği tepkinin altından erkek egemen, milliyetçi, muhafazakar bir zihniyet ortaya çıkmaktadır.
“İşgal yıllarında, bölgedeki Müslüman kadınları Akdamar’a kaçırıp namuslarına leke süren Ermeni çetecilerin torunları bugün sözde ibadet için Van’a geliyor!”
Haber metnin ilk paragrafında spotta yer alan iddialar biraz daha ayrıntı verilerek, örneğin tecavüze uğrayan kadınların intihar etmesi gibi, tekrar edilmektedir. Ancak spotta olduğu gibi burada da söz konusu iddiaların dayandırıldığı kaynak açıklanmamış, doğruluğu kanıtlanmış, herkesçe bilinen gerçeklermiş gibi sunulmuştur. Ancak farklı olarak spotta kadınlar Müslüman olarak tanımlanırken haberde “Türk kadınları” tamlaması kullanılmıştır. Türk ve Müslüman kavramlarının birbirlerinin yerine kullanılması gazetenin tercih ettiği ideolojik bakış açısını yansıtırken diğer taraftan bu aidiyetlerle bağı olmayanları doğrudan “öteki” konumuna itmektedir.
Haberin ilk sayfasındaki bölümünün ikinci kısmını adanın siyasi olarak taşıdığı önem oluşturmaktadır. Haber metninde olabildiğince yansız bir dil kullanılmış, yalnızca Türkiye Ermenileri Vekili’nin Van Müftüsü’nü ziyareti anlatılmış olsa da, gazete “Siyasi açıdan anlamı büyükmüş!” başlığıyla hem bu ziyaretin hem de adanın siyasi açıdan taşıdığı anlamın önemine inanmadığını daha baştan okuyucusuna iletmiştir.
Habere ilişkin fotoğrafın (kilisenin fotoğrafı) yanında ise bu kiliseyi onaran iktidar partisi eleştirilmekte “soykırımcı iftirası atan” Ermenistan’ı memnun etmek için AKP’nin çok fazla para harcadığı, harcanan paranın miktarları verilerek belirtilmiştir. Dikkat edileceği üzere gazetenin eleştirisinde Ermenistan’ın memnun edilmek istendiği vurgulanmış, Türkiye’de yaşanan Ermenilerden hiç söz edilmemiş, Türkiye Ermenileri Vekili’nin ziyaretine yer verilmesine rağmen, adeta yok sayılmıştır. Gazete Ermenileri ancak Ermenistan’da yaşayanlar olarak ve düşman safında dikkate almaktadır.
Habere iç sayfada da (sekizinci sayfa) geniş yer verilmiştir. Manşet haberle aynı başlığı taşıyan iç sayfadaki bölümde ilk sayfadaki iddialar iktidar partisinin verdiği desteğin eleştirisi merkeze alınarak sürdürülmüştür. Hazırlıkların anlatıldığı “Haçın yeri tespit edilecek” ara başlığının altında ayin için gelip otelde yer bulamayanlar için Van’da oturan 3 bin 500 kişinin evini konuklara açtığı bilgisi verilmiş olmasına rağmen gazete bu bilgiyi sıradan bir olay gibi görmüş, haberi toplumsal dayanışma yönünden ele alma fırsatını kullanmamıştır. Zaten hemen arkasından gelen ara başlıkların altında bu toplumsal dayanışmaya olumsuz yaklaşımını Vali’nin açıklamasını bir nevi çarpıtarak kanıtlamıştır. Koyu renkli harflerle verilen Van Valisi’nin açıklamalarının sonunda: “Güvenlik bakımından herhangi bir olumsuzluk beklemiyoruz. Ama en kötü senaryoya göre her türlü tedbirimizi aldık. Kötü niyetli insanlar dışarıdan gelebilir. Onlara karşı her türlü tedbiri aldık” ifadesi yer almıştır. Açıklamanın bütünü dikkate alındığında Vali’nin yapılacak ayin için her türlü desteği verdiği, herhangi bir olumsuzluk beklemediği anlaşılmaktadır. Vali’nin demecinin hemen ardından Iğdır Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği Başkanı Göksel Gülbey’in provokasyon iddiaları eklenmiş, metnin bu şekilde düzenlenmesiyle Vali’nin “Kötü niyetli insanlar dışarıdan gelebilir” cümlesiyle Ermenileri kastettiği algısı yaratılmaya çalışılmıştır.
Gazetenin ayini hedef alan tepkisinin odağında yer alan “tecavüz” iddiası, iç sayfada yine herkesçe bilinen ve kabul edilmiş bir gerçeklik gibi sunulmuş ve yine hiçbir kaynak gösterilmemiştir. İddialara ilişkin sunulan tek kaynak bir öğretmenin iddialarıdır. İddiaların sahibi öğretmenin uzmanlık alanı, bu bilgileri nereden ve nasıl edindiğine dair de bir bilgi bulunmamakta ancak sanki iddiayı ortaya koyan öğretmen ve haberi yapan gazeteci orada bulunmuş, yaşanan her şeyi gözleriyle görmüş gibi ayrıntılar verilmiş, hatta öğretmenin koyu renk harflerle verilen iddialarında di’li geçmiş zaman (görülen geçmiş zaman) eki kullanılmıştır.
Sonuç olarak haber içeriğinde, gazetenin yer vermekten kaçamadığı pek çok olumlu gelişme (Türkiye’deki Ermenilerin ilgisi, Van halkının konukseverliği, iki din adamının buluşması) önemsiz ayrıntılar şeklinde yer almış ya da aslında olumlu olmadığı algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Gerek Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun yayınladığı Gazetecilerin Davranış İlkeleri Deklarasyonu’nda gerekse Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi’nde gazetecilerin barışı, demokrasiyi, insan haklarını, çok sesliliği ve farklılıklara saygıyı savunması gerektiği belirtilmesine rağmen haberi yapan gazeteci ve yayınlayan gazete bu fırsatı kullanmak yerine ayrımcılığı, nefreti ve düşmanlığı körükleyen bir söylemi tercih etmiştir. Bu haber bu nedenle Düşmanlık / Savaş Söylemi kategorisinde nefret söylemi içeren ve uzun bir dönem unutulmayacak bir örnek niteliğindedir.
Başlık : Barbar Rum saldırdı
Gazete: Habertürk
Tarih: 22.12.2010
Tür: Haber
Yazar :
Haberin konusunu Apoel – Pınar Karşıyaka basketbol maçı sonrasında yaşanan ve maçın Güney Kıbrıs’ta oynanması nedeniyle Pınar Karşıyakalı oyuncuları hedef alan şiddet gösterileridir. Sporda şiddet Türkiye’de ve pek çok ülkede görünen ve önlenmesi için otoritelerin mücadele verdiği bir olgudur. Ancak gazete, haberi sunuş biçimiyle, sporda şiddeti ve oyuncuların karşılaştıkları şiddetin sorumlularını eleştirmek yerine bu şiddeti etnik kökene yönelik bir şiddet olarak görmeyi tercih etmiş ve böylece söylemiyle şiddete benzer biçimde şiddetle karşılık vermiştir. Gazete Apoel taraftarları ya da Apoel’in fanatik taraftarları yerine “Rum fanatikleri” tamlamasını tercih etmiş, Pınar Karşıyaka Kulübü oyuncularını da “Türk kafilesi” olarak nitelemiştir. Oysa herkesin bildiği gibi uzun süreden beri spor kulüplerinde farklı uluslardan, etnik kökenlerden ve dinlerden oyuncular bulunmaktadır. Aynı durum taraftarlar için de geçerlidir, teknolojinin iletişim kanallarının sınırlar ötesine ulaşmasını sağlamasıyla, pek çok spor kulübü farklı coğrafyalardan, farklı etnik ve dini kökenlerden taraftar bulmuştur. Oysa bu haberde olayların çıkış nedeni belirtilmediği halde, saldıran ve saldırıya uğrayanların etnik kökenlerinin sıkça tekrarlanmış bu yolla saldırının gerekçesinin etnik kökenler arası düşmanlık olarak algılanmasının yolu açılmıştır. Hatta bu algı:
“Rum fanatiklerin Rum Kesimi ve Ermenistan bayrakları ile otel etrafında ırkçı tezahüratlar yaptıkları bildirildi” ifadesiyle daha da güçlendirilmiştir.
Ev sahibi olması itibariyle taraftar yönünden sayıca üstün bir takımın taraftarlarının bir başka takımın taraftarlarına şiddet uygulaması son derece olumsuz bir durumdur ve gazetelerin bu şiddetin önlenmesi yönünde taraf olmaları zorunludur. Bu haberde bu sorgulama etnik köken kavgası tezinin ardında kalmış, üstelik sıkça tekrarlanan ve tüm Rumlara mal edilmiş gibi görünen “fanatik” sıfatının Türkiye’de yaşayan ve bu ülkenin vatandaşı olan Rumları incitebileceği göz ardı edilmiştir. Haber bu gerekçelerle Düşmanlık / Savaş Söylemi içeren nefret söylemi örnekleri arasına katılmıştır.
Başlık : “Diyaspora İncirlik'i istiyor”, “Ermeniler İncirlik'e göz dikti”, “Ermenilerin gözü İncirlik'te”
Gazete: Cumhuriyet, Akşam, Star
Tarih: 17.12.2010
Tür: Haber
Yazar : Elçin Poyrazlar (Cumhuriyet), AA (Star)
Aynı gün üç farklı gazetede ancak benzer bir söylemle kendine yer bulan bu üç haberin konusunu üç Ermeni ABD vatandaşının 1915 yılında aralarında İncirlik Üssü’nün arazisinin de bulunduğu mülklerine el koyulduğu iddiasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne açtığı dava oluşturmaktadır.
Star gazetesi haberi Anadolu Ajansı’ndan aldığını belirtmiş, Cumhuriyet gazetesi haber yapan muhabirini kaynak olarak göstermiş, Akşam gazetesi ise hiçbir kaynak belirtmemiştir.
Cumhuriyet ve Star gazetelerinde habere ilişkin herhangi bir görsel unsur yer almazken Akşam gazetesi davayı açan avukatın ve İncirlik Üssü’nün bir uçağın inişi sırasında çekilmiş fotoğrafı kullanılmıştır. Fotoğrafta yer alan askeri kamyon, uçağın inişi, tel örgüler gibi unsurlar bu askeri üssün faal olarak kullanıldığına işaret etmektedir.
Her üç haberin başlığında da davaya konu olan üsse ilişkin talepler olduğundan farklı gösterilmiştir. Akşam gazetesi söz konusu talepler için “göz dikmek” fiilini kullanırken, Star gazetesi “gözü olmak”, Cumhuriyet gazetesi ise “istemek” fiillerini tercih etmişlerdir. Her üç başlıkta da düzeyleri farklı olmakla birlikte toprak talebi anlamına gelen savaş jargonunun kullanılması dikkat çekicidir. Oysa haberin içeriği okunduğunda davayı açanların toprak değil, toprak ve mallarına el konduğu gerekçesiyle tazminat talep ettikleri belirtilmektedir. Başlıkta yer alan bir diğer dikkat çekici nokta davayı üç kişi açmış olmasına rağmen genelleştirilip bütün bir etnik gruba ya da gruba mal edilmesidir. Akşam ve Star gazetelerindeki haberlerde “Ermeniler” sözcüğü tercih edilirken, Cumhuriyet gazetesi genellemeyi biraz daraltarak “Diyaspora”yı tercih etmiştir. Bireysel açılan davaların bu şekilde genelleştirilmesi bir taraftan nefret söylemi kategorilerinden “Abartma / Yükleme / Çarpıtma”nın örneğini sunarken diğer taraftan gazetecilerin olayı toplumlar arası karşıtlık / çatışma yönünden haberleştirmeyi tercih ettiklerini de göstermektedir.
Üç gazetenin haber metinlerinde aynı olayı farklı ayrıntılarıyla görmesi bir taraftan haberleştirme süreci ile ilgili önemli bilgiler sunmuştur ancak diğer taraftan ideolojik altyapıları farklı olmasına rağmen gazetelerin ve kaynak gösterilen Anadolu Ajansı’nın söylemlerindeki benzerlik dikkat çekicidir. Anadolu Ajansı’nı kaynak gösteren Star gazetesinde haber, kısa ve daha az yorum içerir biçimde verilmiştir. Bu durum gazetenin ajans haberini doğrudan kullandığını göstermektedir. Akşam gazetesi ise Anadolu Ajansı’nın haberine ek olarak, ilişkili benzer bir davayla ilgili görüş alarak haberi genişletmiştir. Her iki haberde de bazı cümleler tırnak işareti (“”) içine alınarak dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Akşam ve Star gazetelerinde yer alan haberlerde tırnak işaretinin aynı yerlerde kullanımı, yorumu (bu bölümlerin önemli olduğu yorumunu) yapanın Anadolu Ajansı olduğunu ortaya koymaktadır.
“1915 olaylarında dedelerinin mülklerini kaybettiğini iddia eden”
“Adana’da İncirlik üssü de dahil olmak üzere, dedelerine ait toplam 49,5 hektar”
“Davoyan Davası”
Akşam gazetesi AA’dan alınan haberin devamında habere konu olan davayla benzerlik gösteren Davoyan Davası ve bu davayla ilişkisi ile ilgili olarak, davaların tarafı olmadığı halde Türk – Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) başkanından görüş almıştır. ATAA’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeni Soykırımı iddialarıyla mücadele eden bir örgüt olduğu bilinmektedir.
Akşam gazetesi ayrıca davayı açan avukat Vartkes Yeghiayan’ın ve İncirilik Üssü’nün fotoğrafını kullanmıştır. Davaya konu olan arazi yalnızca İncirlik Üssü değildir. Üstelik bu üssü Amerika Birleşik Devletleri kullanmaktadır. Buna rağmen gazetenin fotoğraf tercihi talep edilenin bir askeri üs olduğunu vurgulamaya yöneliktir.
Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberde Elçin Poyrazlar’ın imzası bulunmaktadır. Haberde Ermeniler yerine daha daraltılmış bir genellemeyle “diyaspora” sözcüğü kullanılmıştır. Üst başlıkta “Los Angeles’ta yaşayan 3 Ermeni, üssün bulunduğu topraklar için yüzlerce milyon dolarlık tazminat talep etti” cümlesi yer almaktadır. Oysa Anadolu Ajansı kaynaklı haberler istenen tazminat 63,9 milyon dolardır. Haberde davayı açanların görüşlerine de yer verilmiş, davayı açanların Türkiye’nin yanı sıra üssü kiralayan ABD’yi de eleştirdikleri belirtilmiştir.
Sonuç olarak her üç haber olayı ideolojileri, yayın politikaları çerçevesinde farklı yönlerden görmeyi tercih etmişlerdir. Gazetelerin haber içeriklerindeki söylemleri, görüşlerine başvurdukları insanları tercih sebepleri düşünce özgürlüğü ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebilir ya da Türk basınında Ermenilerin temsili konulu başka bir araştırmanın konusu olabilir. Ancak her üç haberin başlık seçiminde de talebin yalnızca askeri üs olduğu yanılgısı yaratılmış ve “göz dikmek”, “gözü olmak”, “istemek” fiilleriyle düşman algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu üç haber bu başlık seçimleri nedeniyle “Düşmanlık / Savaş Söylemi” içeren nefret söylemi kategorisinde değerlendirilmiştir.
Küfür / Hakaret / Aşağılama Örnekleri
Başlık : Türkiye’nin gerçeği
Gazete: Sözcü
Tarih: 22.11.2010
Tür: Köşe Yazısı
Yazar :
Tokmak, geçmiş dönemde gerçekleştirilen nefret söylemi analizlerinde sıkça karşımıza çıkan, güncel olayların kısa ve çarpıcı biçimde yorumlandığı yazarı olmayan bu nedenle gazetenin editöryel görüşü olarak algılanan bir yorum köşesidir.
Köşenin bu analize aldığımız örneğinin konusu Kürt sorunudur. Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerle diğer bölgeler arası ekonomik gelişmişlik dengesizliği bu örnekte vergi adaletsizliği yönünden ele alınmaktadır. Yoruma göre Türkiye’nin vergi yükünü İstanbul, Ankara, Kocaeli gibi iller çekmektedir. Buna karşılık Doğu ve Güneydoğu illerinden çok az vergi alınmaktadır. Kürt nüfusunun çoğunlukla yaşadığı illerin ve vergi oranlarının sıralandığı yorumda devletin bu illere “oluk oluk para akıttığı” ve kaydedilen vergilere kamu görevlilerinin (zorunlu olarak) maaşlarından kesilen vergilerin de dahil olduğunun altı çizilmiştir.
Yorum buradan Kürtlerin hiç vergi ödemeden, hatta su ve elektrik paralarını bile ödemeden adeta bedava yaşadıkları halde bir nevi nankörlük edip yasaları çiğnedikleri, devleti tanımadıkları sonucuna varmıştır.
“Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerden alınan vergi adeta SIFIR… O bölgelerde insanlar su ve elektrik paralarını bile ödemiyor. Vergisiz, harçsız neredeyse bedava yaşıyorlar. Buna karşılık hemen her gün yasaları çiğniyor, devleti tanımıyor, polis araçlarını taşa tutuyor, bayrağa ve ülkenin milli marşına küfrediyorlar.”
Nihayetinde yorum bütün bunlardan iktidar partisini sorumlu tutup, eleştirilerin hedefini buraya yönlendirse de söyleminde etnik kimlikler arasında kurduğu ve tamamen maddi güce dayanan hiyerarşi dikkat çekicidir. Bu analizin konusu olmamakla birlikte diğer taraftan analiz yalnızca verilen vergiler üzerinden yapılmış bu vergilere kaynak oluşturan yatırımlardan ve bu yatırımların dengesiz dağılımından söz edilmeyerek bir nevi saklama yoluyla çarpıtmaya yönelinmiştir. Yorumun bu çalışmanın örneklerinden birini oluşturmasının nedeni Türk kimliğinin eşitlik ilkesini ihlal ederek daha üstün bir kimlik olarak konumlanması Kürtlerin daha az vergi vermeleri nedeniyle küçümsenerek ötekileştirilmesi ve nankörlükle suçlanmasıdır. Bu nedenle Küfür / Hakaret / Aşağılama içeren nefret söylemi örneği kategorisinde değerlendirilmiştir.
Başlık : Kültürel İşgal Kuvvetleri
Gazete: Vakit
Tarih: 27.09.2010
Tür: Köşe Yazısı
Yazar : Mustafa Miyasoğlu
Köşe yazısının konusu bir başka gazetede yazan bir köşe yazarının görüşlerini eleştirmektir. Eleştirilen köşe yazarı Yahudi ve yazısının konusu Yahudileri hedef alan nefret söylemleridir. Bu araştırma kapsamında değerlendirilmeye alınan Mustafa Miyasoğlu’nun yazısı ise eleştirinin ötesine geçerek benzer şekilde nefret söyleminin yeniden üretimine yol açmıştır.
Daha detaylı şekilde ele alınacak olursa Miyasoğlu’nun eleştirdiği diğer köşe yazarı Roni Margulies, şair Necip Fazıl Kısakürek’in yazılarından Yahudilik karşıtı görüşlerini örnek göstererek eleştirmiş ve şairin adının, verildiği okul ve sokaklardan kaldırılmasını istemiştir. Miyasoğlu ise bu görüşlere katılmadığını görüşler üzerinden değil Yahudilerin “kötülükleri” üzerinden tartışmayı tercih etmiştir. Hatta yazının giriş bölümünde II. Meşrutiyetle birlikte İslam dünyasının Hıristiyanlara yenildiğini, buna bu topraklarda yaşayan Yahudilerin sevindiklerini iddia etmiş, Yahudileri düşman safına yerleştirmiştir. Yazarın I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yahudileri “biz”den saymaması bu durumun bir başka göstergesidir. Yine aşağıdaki alıntıda görülebilen “içimizdeki Yahudiler” tamlaması yazarın Yahudileri bizden değil (içimizdeki Müslümanlar denmemiştir) “ötekiler” konumuna yerleştirdiğini göstermektedir. Hatta günlük kullanımda içimizdeki tamlayanının devamında olumsuz sözcükler (hainler, düşmanlar) gelmektedir, çünkü olumlular zaten bizizdir, bu nedenle içimizdeki dostlar gibi bir kullanımla çok sık karşılaşılmaz. Yazar bunu özellikle belirtmemiş olsa da aşağıdaki paragraftan anlaşılacağı gibi kastetmiş olduğu Yahudilerin bizden olmadığı ve hatta hain olduklarıdır.
“Biz Müslümanların efendisi, Hıristiyanların kölesiyiz! Bunun yıllarca sözcülüğünü yapan ve Doğulu Hıristiyanlar olarak tanınan Levantenlerle, İspanya’daki Engizisyonla katliamdan kurtardığımız ve maliyemizi teslim ettiğimiz içimizdeki Yahudilerle onların ekonomik ve siyasal egemenliğini sağlamaya çalışan Masonlar, buna çok sevindi. Gelişmeler Birinci Dünya Savaşı ile onların daha çok üstünlük kazanmasını sağladı ve biz Çanakkale Savaşı ile bağımsızlık meşalesini yakarak İstiklal Savaşı’na hazırlandık.”
Yazar devamında Roni Margulies’i eleştirmek için yazısından bir bölüm aktarmış ancak eleştirisini yine görüşlerine değil Yahudiliğe yönlendirmiştir. Aşağıdaki alıntıda köşe yazarının eleştirdiği yazardan başka ülkenin yazarından söz eder gibi söz ettiği dikkat çekmektedir. Oysa Roni Margulies de bu ülkenin bir yazarıdır.
“Bütün bunlar, ülke aydınlarını küçümseyen, bu ülkenin yetiştirdiği deha çapındaki bir şahsiyete küstahlık cesareti veren bütün sıfatların aciz kaldığı bir psikolojiyi yansıtıyor: Yahudinin üstünlük psikozu...”
Bu araştırmada tek bir kişiye yönelik nefret söylemi ya da hedef gösteren örnekler incelenmemektedir. Burada tek bir kişiye yönelikmiş gibi duran ancak bu bahaneyle o dine mensup toplumun tümünü hedef alan bir nefret söylemi söz konusudur. Bu nedenle bu yazı “Küfür/Hakaret/Aşağılama” içeren nefret söylemi kategorisinde değerlendirilmiştir.
Başlık : Çok Kültür Mok Kültür
Gazete: Hürriyet
Tarih: 21.10.2010
Tür: Köşe Yazısı
Yazar : Hadi Uluengin
Yazar Almanya başbakanının çok kültürlülük projesinin iflas ettiğine dair açıklamasının ardından kaleme aldığı yazısında gittikleri ülkeye uyum sağlayamayan göçmenleri eleştirmiş ancak eleştirisinin giderek yükselen dozu nefret söylemine ulaşmıştır. Yazar “Türkler, Araplar, ciddi bir bölüm Afrikalılar ve kısmen de Balkanlılar” olarak tarif ettiği uyum sağlayamayan göç etmiş toplulukları “şımarıklık ve küstahlıkla” suçlamaktadır.
Yazıda gittikleri ülkeye uyum sağlayamayan göçmenlerin yaşam tarzları hakarete varan ifadelerle eleştirilmiş, işlenen suçlar tüm topluma mal edilmiştir. Oysa aşağıdaki alıntıda görünen ve yazarın kendisiyle çeliştiğini gösteren ifadeden de anlaşılacağı gibi işlenen suçların ve çevreye zarar veren yaşam tarzlarının tüm topluma mal edilmesi doğru değildir. Her toplumda suça meyilli gruplar bulunabilir.
“Ve bu zaafı çok kurnazca istismar eden çarıklı erkânıharp yabancıların bir bölümü de kırk, elli yıl önce getirdikleri en ilkel köylülük kültür ve tarzını orada da beteriyle sürdürdüler.”
Yazar kültürel entegrasyon sürecinin başarısızlığında, göç eden bazı toplumların sorumluluğunun olduğunu çeşitli örneklerle anlattığı yazısının sonunda bir Avrupa’da ırkçı siyasi hareketlerin yükselişini meşrulaştıran bir sonuca ulaşmıştır.
“Çünkü biline, eğer bugün Batı’da ırkçılık yükseliyorsa bunun kökeni, kapıya park ettiği mütevazi otomobil Fransız işçinin gözü önünde Afrikalı haytalar tarafından yakılırken, çete evini de kundaklar diye mülk sahibinin polise bile gitmeye korkmasından kaynaklanıyor. Zaten gitse ne olacak? Üç gün sonra salınacak rezil ilkokul çocuklarına esrar satacak. Gelecek sene de yine hiçbir Fransız işçinin alın teriyle alamayacağı spor BMW’yle dolaşacak.
Çünkü biline, eğer bugün Avrupa’da aşırı sağ prim yapıyorsa, zira bizzat öz be öz kızım Mağribi eşkiya metroda çantasını kapmasın ve yolda sarkıntılık yapmasın diye, Faslılarla birlikte ikâmet ettiği semtte akşamları tedbiren başını sıkmabaş örtüyor.
Çünkü biline, eğer bugün yabancı husumeti tırmanıyorsa nedenini, Brüksel’deki Türk mahallesinde daha düne kadar, bedava mezbaha tahsisine rağmen kurbanların banyo küvetinde kesilmesinden dolayı bütün kanalizasyonların tıkanması oluşturuyor.”
Söz konusu köşe yazısı eleştiriyi aşan, bireylerin ya da bir grup insanın işlediği suçları tüm topluma mal eden ve buradan yola çıkarak bu toplumlara Küfür / Hakaret / Aşağılama içeren söylemi nedeniyle bu araştırmanın örnekleri arasında yer almıştır.
Abartma / Yükleme / Çarpıtma Örneği
Başlık : Tekvandoda Misyoner Tuzağı
Gazete: Akşam
Tarih: 27.12.2010
Tür: Haber
Yazar : Murat Tarhan
Akşam gazetesi spor servisinde “özel” olduğu belirtilen haberin konusu İrlandalı bir papazın Tekvando turnuvası sırasında sporculara kitap dağıtma girişimidir. Habere göre söz konusu kitabın dağıtımı federasyon yetkilileri tarafından engellenmiştir. İçeriği itibariyle haber bir spor haberi olmadığı halde “özel” sıfatıyla “tehdidin” spora kadar uzandığına dikkat çekilmiştir.
Haberi yazan gazeteci ve gazetenin editöryel kadrosu için Hıristiyanlığı yayma faaliyetleri bir tehdittir, hatta haber metnindeki fiil seçimleri dikkate alındığında suç gibi sunulmuştur. Oysa yaygın kanının aksine suça yönlendirmediği takdirde herhangi bir düşüncenin ya da dinin propagandasını yapmak suç değildir. Dolayısıyla Hıristiyanlığın propagandasını yapmak da suç değildir. Bunun da ötesinde burada dağıtılan kitap haberden anlaşıldığı üzere Hıristiyanlığın değil bir vakfın propagandasını yapmaktadır.
Haberin başlığında kitap dağıtma girişimi “tuzak” olarak betimlenmiş, üst başlıkta dağıtımın engellenmesi “planlarının suya düşmesi” şeklinde ifade edilmiştir.
Haber alışıldık haber metinlerinin aksine gazetecinin hepimizi uyaran cümleleriyle başlamıştır. Türkiye bir İslam ülkesi olarak tanımlanmış (böylece Hıristiyan vatandaşlar ötekileştirilmiş) Hıristiyanlığı yayma girişimleri ise tehdit olarak nitelenmiştir.
“Türkiye, yeni bir tehdit ile karşı karşıya. İslam ülkesi olan Türkiye, yıllardır ‘Misyonerlik’ faaliyetlerinin odağında. Hıristiyanlığı yaymak için birçok girişim, bu topraklarda yapılırken, bu kez iş spora kadar uzandı.”
Haberde kitabın dağıtımının suç olduğu algısını yaratmak için sıklıkla suçla ilişkili fiiller tercih edilmiştir. Örneğin:
“…vakfın propagandasını yapan, kitap ve tişörtleri sporcularımıza dağıtmak isterken yakalandı”
“Papaza müdahale eden yetkililer, sporcularını da uyararak bu şahıstan ve dağıttıklarından uzak durulması talimatı verdi”
Haberde dağıtılmak istenen kitabın ve vakfın başında bulunan Kay Arthur’un (Arthur’un fotoğrafı daha büyük olmak üzere) verilmiştir. Arthur’un fotoğrafının altında kimliliği ve Hıristiyanlığı yayma faaliyetleri konusundaki başarıları hakkında kısa bilgi verilmiştir.
Pek çok vakfın ya da şirketin promosyon faaliyeti olarak çeşitli hediyeler dağıtmasının gayet doğal kabul edildiği günümüzde Hıristiyanlığı övdüğü gerekçesiyle böyle bir promosyon faaliyetini tehdit / suç gibi göstermek bir çarpıtmadır ve gazete Hıristiyanlığı hedef alarak nefret söylemi üretmiştir. Hıristiyanlık propagandasının bu şekilde yaftalanması toplumun bu girişimleri suç olarak algılamasına, nefret söyleminin yaygınlaşmasına hatta Rahip Santoro cinayetinde karşımıza çıktığı gibi nefret suçuna dönüşmesine yol açabilmektedir. Haber bu nedenle Abartma / Yükleme / Çarpıtma kategorisinde nefret söylemi olarak değerlendirilmiştir.
Ek:
Ayrımcılık Örnekleri:
Seçilen örnekler içinde iki örnekte cinsiyete ve cinsel kimliğe yönelik ayrımcılık tespit edilmiştir. Bu araştırmanın konusu olmamakla birlikte bu konuda çalışan örgütlerin yapmış oldukları çalışmalardan yararlanılarak bu iki örnek incelenecektir.
Başlık : Genç sevgiliyle ‘soğuk’ yürüyüş
Gazete: Akşam
Tarih: 14.12.2010
Tür: Haber
Yazar :
Haberin konusu bir kadın dizi oyuncusunun özel yaşamının görüntülenmesinden duyduğu rahatsızlıktır. Ancak oyuncunun yanında bulunan kişinin kendisinden küçük olduğunun özellikle belirtilmesi ve geçmişte oynadığı dizideki “Çıtırcı Fatoş” karakterinin gerçek kimliğiyle özdeşleştirilmesiyle haber ölçütlerinin dışına çıkılmış, oyuncuya yönelik hakarete varan bir dil ortaya çıkmıştır. Ayrıca medyadaki bu tür magazin haberlerinde genç sevgilisi olan ünlü erkekler için (aralarında 30-40 yaş gibi çok belirgin bir fark yoksa) herhangi bir yorumda bulunulmazken, genç sevgiliye sahip olan bir kadın olduğunda erkek egemen söylem hemen kendini belli etmekte, kadına yönelik ayrımcılık ortaya çıkmaktadır. Medyada kadınlar tarafından bile çoğu kez benimsenen bu ayrımcı söylemlerin toplamı medyada kadınların temsil sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDIZ) tarafından 2008 yılında yapılan “Medyada Kadınların Temsil Biçimleri Araştırması“yla çarpıcı biçimde ortaya konmuştur. Araştırmanın sonucu kadınların medyada en çok 3. Sayfa ve magazin haberlerinde kendilerine yer bulabildiklerini göstermektedir.
Başlık : Eşcinsellik günahtan daha fazla birşeydir
Gazete: Taraf
Tarih: 03.08.2010
Tür: Okur Yorumu
Yazar : Murat Kapkıner
Murat Kapkıner imzasıyla taraf gazetesinde yer alan köşe yazısı Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’ın
“Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var"demecinin sonrasında yine Taraf gazetesi yazarı Hilal Kaplan’ın köşe yazısında eşcinselliğin hastalık değil günah olduğu tezine cevap niteliğindedir.
Kapkıner, eşcinselliği günahtan da öte bir anomali olarak tanımlarken, eşcinselliği ve eşcinselleri ayrımcı, dışlayıcı nefret söylemleriyle betimlemiştir. Cümlelerinden bazı örnekler aşağıda yer almaktadır:
“Ki yaratılışı bozulmamış değil mümin hiçbir insan bu fiili esasen anlamaz, bilmez. Biliyorum, anlıyorum dediği a, o anomaliden kendisinde de kısmen var olduğunu çıkarırız.”
“Eğer eşcinselliğe salt ‘günah’ derseniz, zinakâr ama sağlıklı insana hakaret etmiş olursunuz, aynı kefeye koymakla.”
“Sağlıklı insanların ilk kez tren gören ineğin trene baktığı gibi baktığı, bu gayr ı fıtrî, gayr ı tabii olay günah değil (şimdilik) en genel kategori ile hastalıktır.”
Yazarın son paragraftaki kendini anlatma ve çözüm önerme çabası da başlı başına sorunludur. Farklı bir şey söylüyormuş gibi yapan yazar doğuştan ayrımcılığa geri dönmüş, eşcinselliğin kurtarılması, “normale” döndürülmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
“Bu yazı eşcinselleri aşağılamak, onları dışlamak için yazılmamış, aksine onlar için ne yapılabiliri tartışmıştır. Onları kendi doğuştanlıklarına tekrar kavuşturmanın yolları ne olabilir sorusuna yanıt aramıştır.”
LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel) yönelimlerine dair nefret söylemi ve nefret suçlarının önlenmesi için Lambda İstanbul ve KAOS GL dernekleri düzenli aralıklarla medyayı tarayarak raporlar yayınlamaktadırlar. Dolayısıyla cinsel yönelimleri hedef alan nefret söylemi örnekleri bu örgütlerin yayınlarından takip edilebilir. Bu araştırma açısından ise incelenen dönemde yayınlanan ve çok sayıda nefret söylemi içeren cümleler barındıran bu örnek, nefret söyleminin suni, Müslüman, erkek, heteroseksüeller dışında pek çok grubu hedef aldığı hatta LGBTT’lere yönelik örneklerde olduğu gibi nefret suçlarını meşru göstermeye çalıştığı için değerlendirmeye alınmıştır.
Gazetecilikte “özel haber”, başka haber kaynaklarında bulunmayan o gazetenin muhabirinin ya da muhabirlerinin ulaşıp ortaya çıkardığı haber anlamına gelmektedir.
|

[ Raporu İndirin ] |
Ocak - Nisan 2011 haberleri
İncelenen Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarını kapsayan ilk dört aylık dönemde dini ve etnik
grupları hedef alan 38 köşe yazısı ve haber içeriği tespit edilmiştir. İncelenen iki haberde de
kaynak belirtilmemekle birlikte gazetelerde manşet ve sürmanşet haberler olarak yer almışlardır.
Bu dönemde en dikkat çekici unsur nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının büyük
çoğunluğunun dini kimliğe yönelik olarak Hıristiyanları hedef almasıdır. Bu söylem, daha çok
milliyetçi ve muhafazakar yayın çizgisinde gazetelerde rutin olarak “Haçlı Seferleri” ile paralellikler
kurularak işlenmiş, ayrıca gündeme bağlı olarak öne çıkan öğretmen ithali, Libya’ya NATO
müdahalesi, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Kıbrıs ziyareti gibi konular nedeniyle de yeniden
ve büyük oranda aynı bakış açısıyla üretilmiştir.
Dini kimliğe yönelik nefret söyleminde esas olarak Hıristiyan ve Yahudilerin hedef alındığı
izlenirken, etnik kimliği hedef alan nefret söylemini ise sırasıyla Ermeni, Rum, Yahudi ve Kürtler
izlemiş, Arap ve Arnavut kökenlilerin de nefret söylemine uğradıkları gözlemlenmiştir.
Önceki dönemlerde hedeflediği gruplar bakımından çeşitlilik gösteren dağılımlarla karşılaştırmak
gerekirse, incelenen dört aylık dönemde, örneğin “Kürt Açılımı” gibi baskın bir gündem maddesi
olmaması nedeniyle belli bir etnik veya dini kökenin yoğun biçimde ve farklı kaynaklarda hedef
alındığı örneklere rastlanmamıştır. Yine de incelenen örnekleri, özellikle yüzde 95’ini köşe
yazılarının oluşturduğu düşünüldüğünde, gündemden bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Türkiye’nin görece hızlı değişen gündemi de göz önünde bulundurulduğunda, belli gündem
maddeleri etrafında aynı grupların hedeflendiği nefret söylemlerinin üretildiğini söyleyebiliriz.
Önceki dönemlere benzer şekilde gazetenin yayın politikasına uygun biçimde neredeyse sabit
olarak ortaya çıkan nefret söylemi örneklerine bu dönemde de rastlanmıştır.
Bu dönemde Ermenileri hedef alan nefret söylemi, Kars’taki İnsanlık Anıtı’na dair “Ucube”
tartışması, 19 Ocak’ta öldürülüşünün dördüncü yıldönümü nedeniyle Hrant Dink’in gündeme
gelmesi üzerinden ya da gündemde olmadığı veya yazıyla doğrudan ilişkili olmadığı halde
Ermenileri “Türk topraklarında gözü olan, sahtekar ya da alçak” olarak tanımlayan ifadeler
üzerinden üretilmiştir.
Rumlara yönelik nefret söyleminde öne çıkan gündem maddelerini ise kısaca Kuzey Kıbrıs’ta Şubat
ve Mart aylarında yapılan ve Türkiye hükümetinin de protesto edildiği mitingler, Almanya
Başbakanı Angela Merkel’in Kıbrıs ziyareti olarak özetleyebiliriz. Özellikle mitinglere katılan Türkçe
konuşan Kıbrıslılar’ın da Türk düşmanlığıyla özdeşleştirilerek “Rumculukla” suçlandıkları örneklere
de rastlanmıştır.
Yahudileri hedef alan nefret söyleminin ise daha çok gündem üzerinden değil de gündemde yer
alan bir kişinin Yahudi kimliğine olumsuz anlamda atıfta bulunularak öne çıkması dikkat çekicidir.
Bu kapsamda, Libya müdahalesi çerçevesinde Fransa lideri Nicolas Sarkozy’nin annesinin Yahudi
olduğu vurgusu ya da işadamı İzak Alaton’un bir konferansta söyledikleri üzerinden dini kimliğine
yönelik olumsuz ima örnek verilebilir. |

[ Raporu İndirin ] |
Mayıs - Ağustos 2011 haberleri
İncelenen Mayıs-Haziran-Temmuz ve Ağustos aylarını kapsayan ikinci dört aylık dönemde etnik ve dini grupları hedef alan 41 köşe yazısı ve haber içeriği tespit edilmiştir.
Bu dönemde en dikkat çekici unsur nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının büyük çoğunluğunun etnik kimlik olarak Ermeni ve Kürtler’i hedef almasıdır. Önceki dönemlere paralel olarak daha çok milliyetçi-muhafazakar yayın çizgisine sahip gazetelerde yer bulan bu söylem, incelenen dönemde özellikle gündemle bağlantılı olarak Kürt sorunu ve PKK örgütüyle ilişkilendirilmiş, “PKK örgütünün Ermeni kökenli olduğu” iddiası ve “Kürtler’in halihazırda kriminal bir topluluk olduğu” yönünde yorumlar öne çıkmıştır.
İncelenen dönemde dini kimliğe yönelik nefret söyleminde ise ilk sırayı Hıristiyan ve Yahudi topluluklar almıştır. Yahudiler’e yönelik nefret söylemi, önceki dönemlere paralel şekilde belli bir durumu hedef almaksızın farklı konu ve gündem maddeleri etrafında olumsuz çağrışım yapacak şekilde kurulmuş, Hıristiyanlar’a yönelik nefret söyleminin büyük çoğunluğu ise misyonerlik konusuyla gündeme taşınmıştır. Bunun yanı sıra çok sayıda haber ve içerikte, birden fazla grup hedeflenmiş ve Hıristiyanlar’a yönelik nefret söylemi genel olarak Ermeniler’i de hedefleyen söylemlerde kendine yer bulmuştur. Bu dönemde bahsi geçen gruplar dışında Rum, Yunan, Arap, Alevi ve Zerdüşt topluluklara yönelik nefret söylemi örneklerine de rastlanmıştır.
Önceki dönemlere benzer şekilde bu dört aylık dönemde de nefret söylemi tespit edilen örneklerin büyük çoğunluğu (yüzde 87) köşe yazılarında yer almıştır. Geçen dönemde en fazla hedeflenen grup olarak ilk sırada yer alan Hıristiyanlar yerine bu dönemde nefret söylemine en fazla Ermeni ve Kürtler hedef olmuşlardır. Ermeniler’i hedef alan içerikler, gündemden bağımsız şekilde farklı konular etrafında “Ermeni dölü, işbirlikçisi, Ermeni kafası, hain” gibi ifadelerin yanı sıra özellikle PKK örgütüyle ilişkilendirilerek “asıl düşman Ermeniler” anlayışıyla üretilmiştir. Bu durum ise yalnızca PKK örgütüyle TSK arasında çatışmaların yoğunlaştığı son dönemde değil, seçim dönemi de dahil olmak üzere dört ay boyunca sıklıkla gündeme getirilen ve farklı gazetelerde benzer bakış açısıyla üretilen bir söylem halini almıştır.
Bu dönemde Kürtler’e yönelik nefret söylemi ise ağırlıklı olarak “terör” başlığı altında gündeme gelmiştir. Bu çerçevede kadın cinayetleri, kaçakçılık, yolsuzluk, vs şeklinde çok sayıda suçu Kürtler’e mal eden ya da tüm halkı “terörist” ilan eden örnekler öne çıkmaktadır. Bu dönemde kimi köşe yazarları arasında yaygınlık kazanan “çakma Kürt, Kürtçü” gibi ifadeler ise analiz kapsamında içeriğe bağlı kalınarak yorumlanmış ancak genel anlamda olumsuz çağrışım ve küçük düşürme amacıyla kullanıldığı ayrıca not edilmiştir.
Rumlar’a yönelik nefret söyleminde öne çıkan, Kıbrıs dışında sabit bir gündem maddesi olmaksızın rutin olarak işlenen “düşman” anlayışı olmuştur. Örneklerin birçoğunda Ermeni ve Rumlar birlikte anılmış ve “Türkiye topraklarında gözü olan, Türkiye’nin varlığını tehdit eden cephe” olarak tanımlanmıştır.
Yahudiler’e yönelik nefret söylemi, önceki döneme benzer şekilde dini kimliği bir tür hakaret olarak kullanmak şeklinde üretilmiştir. Bu da habere/yazıya konu edilen kişi üzerinden “Yahudi Barzani” ya da “Yahudi dönmesi, Yahudi’ye ağzının payını vermek” şeklinde örneklerle geliştirilmiştir.
|

[ Raporu İndirin ] |
Eylül - Aralık 2011 haberleri
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi araştırmasının Eylül- Ekim- Kasım ve Aralık aylarını kapsayan üçüncü dört aylık döneminde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan 27 köşe yazısı ve haber içeriği tespit edilmiştir.
2011 yılının son dört ayını oluşturan bu dönemde, önceki dönemlerden farklı olarak en dikkat çekici durum, nefret söyleminin hedef aldığı grupların çeşitlenmesidir. Bu yılın ilk iki raporunda nefret söylemi kapsamında değerlendirilen içerikler, sayıca daha fazla olmasına rağmen ağırlıklı olarak Ermeni- Kürt- Yahudi- Rum ve Hıristiyan grupları hedef almıştı. İlk raporda hedef grup olarak tespit edilen 7, ikinci raporda ise 9 farklı etnik ve dini grup yer almıştı. İncelenen son dönemde ise 17 farklı grup nefret söyleminin hedefinde yer almış, sabit kategori olarak değerlendirebileceğimiz Ermeni- Kürt- Yahudi- Rum ve Hıristiyanlara; Laz, Gürcü, Arnavut, Arap, Boşnak, Zerdüşt ve Abaza gruplar eklenmiştir.
Nefret söylemi tespit edilen içeriklerin yaklaşık yüzde 44’ünü 8 farklı yerel gazetede yayınlanan haber ve köşe yazıları oluşturmuş, yaklaşık yüzde 56’lık oran ise yine 7 farklı ulusal gazeteden alınan örneklerden oluşmuştur. Önceki dönemlere benzer biçimde incelenen içeriklerin büyük çoğunluğu bu dönemde de köşe yazılarından (yaklaşık yüzde 77) oluşmaktadır.
Bu dönemde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının büyük bölümü dini grup olarak Yahudileri hedeflemiştir. Bu durumu Fransa Parlamentosu’nda oylanan, Ermeni soykırımının reddinin cezalandırılmasını öngören yasa teklifiyle doğrudan ilişkilendirmek mümkündür. Söz konusu içeriklerde, ilgili yasa teklifi nedeniyle Fransa’ya yönelik “öfke”, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Yahudi kökenine yapılan vurguyla dışa vurulmuş, Yahudi olmakla Türkiye karşıtı/düşmanı olmak arasında bir bağ kurulmuştur. Bunun yanı sıra, genelde milliyetçi-muhafazakar yayın çizgisindeki gazetelerde çeşitli vesilelerle Yahudiliğin olumsuz bir çağrışımla kullanıldığı içerikler, bu dönemde de rutin olarak yer almıştır.
İncelenen dönemde nefret söyleminin hedefindeki gruplar, Yahudiler’in ardından sırasıyla Ermeniler ve Rumlar olmuştur. Ermenilere yönelik nefret söyleminin bir kısmı, PKK örgütü veya Abdullah Öcalan ile ilişkilendirilerek gündeme taşınmış, bir kısmında ise Fransa’daki oylamanın doğrudan sonucu olarak Ermenilere yönelik düşmanlık üreten bir söylem benimsenmiştir. Bunlar dışında gündemden bağımsız olarak farklı konular etrafında Ermenilerin “potansiyel bölücü” olarak resmedildiği örneklere de yer verilmiştir. Rumlara yönelik nefret söylemi ise Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığı, Kuzey Kıbrıs ile müzakereler, Galata Meryem Ana Kilisesi’nin Rum Patrikhanesine iadesi gibi konular etrafında “Rum kafası, Rumlar sınır tanımıyor, barbar Rumlar” gibi ifadelerle düşmanlık ve hakaret ekseninde kurulmuştur.
2011 yılının son döneminde, önceki iki dönemden farklı olarak Kürtlere yönelik nefret söyleminde bir azalma görülmektedir. Önceki iki dönemde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının yaklaşık yüzde 10-18’i Kürtleri hedef almıştı. Son dönemde ise bu oran yaklaşık yüzde 2 olarak tespit edilmiştir. Bu durum belli ölçüde, medya takip merkezine verilen anahtar kelimeler üzerinden taranan basına ek olarak, her gün dört gazetenin rastgele yöntemle belirlenerek elden taranmasıyla açıklanabilir. Ancak, tartışılması gereken bir başka nokta, nefret söyleminin hedefinin Kürtlerden BDP’ye doğru kayıp kaymadığı konusudur. Bu çerçevede bir siyasi parti olması dolayısıyla BDP’nin hedef alındığı içerikler, eleştiri kapsamında tutulmuş ve çalışma dışı bırakılmıştır. Buna karşın örneğin Radikal gazetesinin 29 Eylül tarihli “Bebek mezara, BDP meclise” manşeti, söz konusu çarpıtma dolayısıyla raporda yer bulmuştur. (bkz. s. 42-43)
Hıristiyanlara yönelik nefret söylemi ise önceki dönemlere paralel şekilde “Haçlı zihniyeti” temalı içeriklerde öne çıkmıştır. Bu tür içeriklerin bir kısmında yalnızca Hıristiyanlar değil, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler de hedeflenmiş, bir tür “ezeli düşman” algısı yaratılmıştır.
İncelenen dönemde dikkat çekici bir diğer unsur, “sabit” kategori olarak tanımlayabileceğimiz bu gruplar dışında Laz, Çerkes, Gürcü, Boşnak, Abaza ve Arnavutlara yönelik nefret söylemidir. Toplamda yaklaşık yüzde 11’lik bir oranı oluşturan söz konusu haber ve köşe yazılarında, bahsi geçen kimlikler “potansiyel bölücü” olarak resmedilmiş ya da Türk milliyetçiliği karşıtı oldukları iddiasıyla bir tehdit unsuru olarak hedef gösterilmişlerdir.
|

[ Raporu İndirin ]
[ Özet Sunumunu İndirin ] |
Ocak - Nisan 2012 haberleri
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışmamız kapsamında 2012 yılının Ocak, Şubat, Mart, ve Nisan aylarına ait medya izleme raporu yayımlandı. Nefret söylemi içerdiği tespit edilen haber ve köşe yazıları üzerinden hazırlanan raporda, nefret söyleminin hedefi olan grupların hangileri olduğu, hangi konu nedeniyle ve hangi yöntemler kullanılarak nefret söyleminin üretildiği gibi istatistiki bilgilerin yanı sıra, örnek yazı ve haberlerin söylem analizleri yer almaktadır.
Bu dönemde nefret söylemi kapsamında değerlendirilen içeriklerde kayda değer bir artışın olduğu kaydedildi. Önceki dönemlerdeki gibi bu dönemde de nefret söylemi en çok köşe yazılarında yer aldı.
Ocak-Nisan 2012 döneminde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarının en sık Ermenileri, ardından eşit biçimde Hıristiyanları ve Yahudileri, daha sonra ise Rumları hedeflediği tespit edildi.
Geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de Kürtlere yönelik ayrımcı söylem Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üzerinden üretildi. Siyasi parti veya siyasetçilere yönelik söylemler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği için BDP’yi hedef alan içerikler istatistiki analizlere dahil edilmedi. Ancak söz konusu içeriklerde, haklarını talep eden Kürtlerin “iyi Kürtler” olmadığı ve “bölücü” olduklarına dair ifadelerin BDP üzerinden marjinalleştirilerek verildiği görüldü. Kürtleri hedef alan içeriklerde Kürtlerin bölücü olduğu iddiasından hareketle sıranın Laz, Çerkes, Arnavut ve Boşnaklara geleceği yönünde bir tehdit anlayışı da hakimdi.
Bu gruplara ek olarak, LGBTT bireylere ve kadınlara yönelik aşağılama ve hakaret içeren haber ve köşe yazılarına da rastlandı. Bu kapsamda değerlendirilen içeriklerde eşcinsellik doğrudan “sapıklık/hastalık” olarak tanımlanırken, travesti ve transseksüellerin ise toplum için bir tehdit unsuru olarak nitelendirildiği görüldü.
Bunların yanı sıra, Meral Okay’ın ölümü dolayısıyla ateistliğin tartışıldığı iki haber ve Hrant Dink davasıyla ilişkili olarak, Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin ve yazar Etyen Mahçupyan’ın hedef alındığı üç köşe yazısı rapora dahil edildi.
|

[ Raporu İndirin ] |
Mayıs - Ağustos 2012 haberleri
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışmamız kapsamında 2012 yılının Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos aylarına ait medya izleme raporu yayımlandı. Üç bölüm halinde yayınlanan raporda dini ve etnik grupları hedef alan içerikler birinci bölümde ele alınırken kadın ve LGBTT bireylerine yönelik içerikler ikinci bölümde, medya eleştirisi kapsamında değerlendirilen içerikler ise üçüncü bölümde yer aldı.
2012 yılının ikinci dört ayının incelendiği bu dönemde, nefret söylemi kapsamında değerlendirilen içerik sayısı daha önceki dönemlere göre yükselişini korudu. Nefret söylemi içerdiği tespit edilen metinlerin çoğunluğunun ulusal basında yer aldığı görüldü. Önceki dönemlere paralel şekilde, bu dönemde de köşe yazıları nefret söyleminin en sık rastlandığı tür oldu.
Bu dönemde nefret söylemi içeren haber ve köşe yazılarında en sık hedeflenen gruplar, önceki döneme benzer şekilde sırasıyla Ermeni, Hıristiyan, Yahudi ve Rumlardı. Sabit kategori olarak değerlendirebileceğimiz bu dört gruptan Ermenilere yönelik nefret söyleminde en fazla öne çıkan öğe, son dönemde yoğunlaşan çatışma ortamı üzerinden Ermenilerin PKK ile ilişkilendirilmesi biçiminde oldu. “Müslüman Kürt’ten zarar gelmez, PKK bir Ermeni hareketi” anlayışı üzerinden üretilen bu söylemin, kimi zaman Hıristiyanları ve Yahudileri hedef alan içeriklerle de yeniden üretildiği görüldü. Ancak daha çok öne çıkan, Ermenilerin PKK’yı desteklediği, “ezeli düşman” olarak Türkiye’ye zarar vermek üzere fırsat kolladıkları, tehlike unsuru oldukları vurgusuydu.
Bu dönemde Kürtlere yönelik nefret söyleminde de artıştan söz etmek mümkündür. Bu artışın, çatışma döneminin yoğunlaştığı Temmuz ve Ağustos aylarına denk geldiği, PKK ile çatışmalar üzerinden Kürt halkının muhatap alındığı görüldü. Bu tür içeriklerde, mesele “Kürt terörü”ne indirgenerek ya “sabrın taştığı” ima edildi ya da mevcut sorun Kürt halkına mal edilerek düşmanlık üretildi.
LGBTT bireylerine yönelik hakaret ve aşağılama içeren ifadelerin yer aldığı haber ve köşe yazılarında eşcinselliğin genellikle doğrudan sapıklık, hastalık, ahlaksızlık veya “sosyal felaket” olarak tanımlandığı görüldü. Travesti ve transeksüellerin temsil edildiği içeriklerde önceki dönemlerdeki gibi söz konusu grupları suçla ilişkilendirme üzerine kurulu olduğuydu.
İstatistiki analizlere dahil edilmeyip ayrıca değerlendirilen kürtaj yasası etrafında başlayan tartışmalar ve yasaya karşı yürütülen kampanyalara yönelik tepkilerdir. Söz konusu içeriklerde, kampanyaya katılan kadınların aşağılandığı ve hakaretlerin yer bulduğu ifadelere rastlandı.
Farklı teknik nedenlere bağlı olarak analize dahil edilmeyen haber/köşe yazılarının içeriklerinde görülen savaş çığırtkanlığı, başlattığı kampanya nedeniyle bir yayın organını ve kampanyaya katılanları hedeflemek ya da siyasi görüşleri üzerinden tek tek gazetecilere yönelik nefret söylemi üretmek çerçevesinde, medyada nefret söylemi çalışmasından soyutlayamayacağımız örnekler medya eleştirisi başlığı altında ele alındı. Bu anlamda, mevcut hedef gösterme, çarpıtma ve aşağılama içeren söylemlerin hem nasıl kurulduğunu görmek hem de önceki raporlarda da işaret edildiği şekilde belli durumlarda (özellikle Kürt ve Ermeni meseleleri) nefret söylemine nasıl meşru bir zemin yaratıldığını göstermek bakımından fikir verici olması amaçlandı.
NOT: Nefret söylemi içerdiği tespit edilen haber ve köşe yazıları üzerinden hazırlanan raporda, nefret söyleminin hedefi olan grupların hangileri olduğu, hangi konu nedeniyle ve hangi yöntemler kullanılarak nefret söyleminin üretildiği gibi istatistiki bilgilerin yanı sıra, örnek yazı ve haberlerin söylem analizleri yer almaktadır.
|

[ Raporu İndirin ] |
Eylül – Aralık 2012 Dönemi
Medyada Nefret Söylemi İzlenme Raporu Rapor 05.03.2012 tarihinde güncellenmiştir.*
Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2012 yılı Eylül-Ekim-Kasım-Aralık aylarını kapsayan medya izleme raporu yayımlandı. Üç bölümden oluşan raporda dini ve etnik grupları hedef alan içerikler birinci bölümde ele alınırken kadın ve LGBT bireylerine yönelik içerikler “Diğer Dezavantajlı Gruplar” başlığı altında ikinci bölümde, “Medya Eleştirisi” kapsamında değerlendirilen içerikler ise üçüncü bölümde yer aldı.
2012 yılının son dört ayının incelendiği bu dönemde, nefret söylemi kapsamında değerlendirilen içerik sayısı yılın önceki dönemlerine benzerlik gösteren bir seviyedeydi. Bu dönemde de nefret söylemi içerdiği tespit edilen metinlerin çoğunluğunun ulusal basında yer aldığı görüldü ve yine önceki dönemlere paralel şekilde, bu dönemde de köşe yazıları nefret söyleminin en sık rastlandığı tür oldu.
2012 Eylül-Aralık döneminde en fazla Yahudiler ve Ermeniler hakkında nefret söylemi üretilirken, içeriklerde asli ya da ikincil unsur olarak en sık hedef gösterilen diğer iki grup ise, Hıristiyanlar ve Rumlar oldu. Ulusal, etnik, dinsel gruplar dışında, kişiler ve kurumlar bu dönemde de nefret söylemine maruz kaldı.
Nefret söylemi içeren haberler, özellikle belli bir konuya odaklanmamakla birlikte, Türkiye'nin NATO'yla ilişkileri, “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamındaki rolü, TSK İç Hizmet Kanunu'nun değişerek orduya verilen görevlerden “Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak” ifadesinin kaldırılması, Gazze'ye yönelik saldırılar, Müslümanların Masumiyeti (Innocence of Muslims) isimli filmin gösterime girmesi gibi olaylar nefret söylemi için bir bağlam oluşturdu. Yazılardaki bir diğer dikkat çekici noktaysa, nefret söylemine uğrayan grupların aynı zamanda terörle ve Kürt meselesiyle de ilişkilendirilmesi, bu sorunun kaynağı olarak gösterilmesiydi. “Müslüman Kürt’ten zarar gelmez, PKK bir Ermeni hareketi” anlayışı üzerinden üretilen bu söylemin, kimi zaman Hıristiyanları ve Yahudileri hedef alan içeriklerle de yeniden üretildiği görüldü.
Eylül-Aralık 2012 döneminde de doğrudan Kürtlere yönelik nefret söylemi nispeten düşük orandaydı. Ancak bu görece düşük oranın, bakış açılarındaki bir değişiklikten ziyade nefretin üstünü ustaca örten bir söylemin sonucu olduğunu belirtmek gerekiyor. Zira söz konusu oranın düşük olmasının en önemli gerekçelerinden biri yazıların çoğunda “iyi Kürtler” ve “ötekiler” arasında bir ayrım yapılmış olmasıydı. Bu dönemde incelenen yazıların bir diğer özelliği de Barış ve Demokrasi Partisi'nin, üstü kapalı ya da açık bir şekilde terörle doğrudan ilişkili kabul edilmesi, hatta bazı yazılarda “sözde parti” olarak tanımlanmasıydı. Dolayısıyla, son dönemde üretilen nefret söylemi doğrudan Kürtleri hedef almamakla birlikte, Kürtleri temsil eden bir partiye yönelik olumsuz önyargıların ve nefret söyleminin eksik olmadığını söylemek gerekir.
LGBT bireylere yönelik hakaret ve aşağılama içeren ifadelerin yer aldığı haber ve köşe yazılarında eşcinselliğin genellikle “sapıklık”, “sapkınlık”, “çirkinlik” ve benzeri ifadelerle tanımlandığı, bazı yazılarda ise “ensest”le eşdeğer olarak gösterildiği gözlemlendi. Trans bireylerin konu edildiği içeriklerin önceki dönemlerdeki gibi söz konusu kişileri suçla ilişkilendirme üzerine kurgulanmış olduğu gözlemlendi.
Raporun “Medya eleştirisi” bölümünde, Yeni Çağ gazetesinden Arslan Tekin’in çeşitli aralıklarla sürdürdüğü köşe yazıları istatistiki analizlere dahil edilmeyip kişi ve kurumlar üzerinden bu söylemin nasıl üretildiğine dair bir örnek olarak söylem analizi yönünden ayrıca incelendi.
*22.02.2013 tarihinde yayımladığımız Eylül-Aralık 2012 dönemine ait Medyada Nefret Söylemi İzleme Raporunun 7. sayfasında yer alan “Ulusal Basında Nefret Söylemi” isimli grafikte ve aynı raporun 16. sayfasında yer alan “EYLÜL-ARALIK 2012 DÖNEMİNDE SEÇİLEN HABERLER” başlıklı tabloda teknik bir hatadan ötürü “Önce Vatan” gazetesi yerine “Vatan” gazetesi yazılmıştır. Hatadan ötürü Vatan Gazetesi’nden ve sizlerden özür dileriz.
Sözkonusu gazetelerin logoları birbirine çok benzemektedir, site takipçilerinin bu gazeteleri ayırdedebilmesi için bundan sonra Önce Vatan Gazetesi sadece ismiyle yer alacaktır.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Ocak-Nisan 2013 Raporu
Rapor 23.08.2013 tarihinde güncellenmiştir. *
Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2013 yılı Ocak-Şubat-Mart-Nisan aylarını kapsayan medya izleme raporu iki bölüm halinde yayımlandı. Dini ve etnik grupları hedef alan içeriklerin yanı sıra kadın ve LGBT bireylere yönelik içerikler Diğer Dezavantajlı Gruplar başlığı altında birinci bölümde yer aldı.
Aralarında BDP’lilerin de bulunduğu Halkların Demokratik Kongresi (HDK)’nden bir heyetin kamuoyunda “çözüm süreci” olarak bilinen sürecin bir parçası olarak yapmayı planladıkları Karadeniz gezisi sırasında yaşanan olayların ulusal ve yerel medyada yer alış biçimine dair tarama ise Medyada Ayrımcı Söylem başlığı altında ikinci bölümün dosya konusu olarak yer aldı.
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2013 yılı Ocak-Nisan aylarını kapsayan dönemde nefret söylemi içeren haber sayısı artış gösterirken, hedef alınan grup sayısında bir azalma olduğu gözlemlendi.
Bu dönemde de nefret söylemi içerdiği tespit edilen yazıların çoğunun ulusal basında yer aldığı görüldü. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi nefret söyleminin özellikle köşe yazılarında üretildiği tespit edildi.
Önceki dönemlerle benzer bir şekilde en fazla Ermeniler ve ardından, sırasıyla Yahudiler ve Hıristiyanlar hakkında nefret söylemi üretildi. İçeriklerde asli ya da ikincil unsur olarak en sık hedef gösterilen diğer iki grup ise, Rumlar ve Kürtler oldu. Diğer gruplara oranla daha düşük sayıda kalsa da, Kürtlere yönelik nefret söyleminde ciddi bir artış görüldü. BDP’nin Karadeniz gezisi, nefret söylemi üreten içeriklerin en önemli hedefi oldu.
Nefret söylemi içeren haberler, bu dönemde özellikle BDP'nin Karadeniz gezisi, Hocalı yıl dönümü, Paris'te PKK'yle ilişkili üç kadının öldürülmesi ve Fransa'nın Mali'ye müdahalesi konularını temel aldı.
Bunlara ek olarak, kadınlara ve LGBT bireylere yönelik nefret söylemi, istatistiki analizlere dahil edilmeyip kendi içinde değerlendirildi. Kadına yönelik nefret söylemi içeren örnekler, kadınların fiziksel özellikleri ve seks işçiliği üzerinden şekillendi. Trans bireylerin haberlerde ele alınışıysa, yine ya suçla ilişkilendirilerek ya da “travesti” kelimesinin aşağılayıcı bir özellik olarak kullanılmasıyla gerçekleşti.
Medyada Ayrımcı Dil başlığı altında ele aldığımız HDK ve BDP’nin Karadeniz turu üzerinden dört ulusal, iki yerel gazete tarandı. Kürtlerin siyasal hak ve talepleri ile değil, terör, tahrik, şiddet ve provokasyon gibi olumsuz kavramlar ile anılarak ayrımcı dile ve nefret söylemine maruz kaldıkları gözlemlendi.
* 21.08.2013 tarihinde yayımladığımız Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil Ocak-Nisan 2013 Raporunun 9. sayfasında yer alan “Hedef Gruplara Göre Nefret Söylemi” başlıklı grafikte, teknik bir hatadan ötürü “Müslüman olmayan” yerine “Müslüman…” yazılmıştır. Benzer şekilde, 11. sayfada yer alan “Ulusal Basında Nefret Söylemi” başlıklı grafikte, “Milli Gazete” yerine “Milli…” yazılmıştır. Söz konusu hatalar 23.08.2013 tarihinde düzeltilmiştir.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Mayıs - Ağustos 2013 Raporu
Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2013 yılı Mayıs – Haziran – Temmuz - Ağustos aylarını kapsayan medya izleme raporu iki bölüm halinde yayımlandı. Raporun ilk bölümünde dini ve etnik grupları hedef alan içeriklerin yanı sıra kadın ve LGBT bireylere yönelik içerikler Diğer Dezavantajlı Gruplar başlığı altında yer aldı.
Bir önceki dönemde (Ocak-Nisan) BDP ve HDK temsilcilerinin Karadeniz Gezisi’nin medya yansımasının incelendiği Medyada Ayrımcı Söylem başlıklı raporun ikinci bölümde bu dönem; Gezi Olayları’nın 1-7 Haziran tarihleri arasında, ulusal medyada yer alış biçimine dair tarama yer aldı.
Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2013 yılı Mayıs-Ağustos aylarını kapsayan dönemde nefret söylemi içeren haber sayısında azalma görülürken, hedef alınan grup sayısında bir artış olduğu gözlemlendi.
Bu dönemde de nefret söylemi içerdiği tespit edilen yazıların çoğu ulusal basında yer aldı. Yine daha önceki dönemlerde olduğu gibi nefret söyleminin özellikle köşe yazılarında üretildiği tespit edildi.
Önceki dönemlerle benzer bir şekilde en fazla Ermeniler ve ardından, sırasıyla Yahudiler ve Hıristiyanlar nefret söyleminin hedefi oldu. Bu gruplara oranla daha düşük sayıda kalsa da nefret söylemine maruz kalan diğer kimlikler arasında Batılı, Kürt, İngiliz, Gayrimüslim ve Rum yer aldı. Güncel siyasetle bağlantılı olarak Suriyeli mültecilerin nefret söyleminin hedefinde yer alması dikkat çekti.
Bunlara ek olarak, kadınlara ve LGBT bireylere yönelik nefret söylemi, istatistiki analizlere dâhil edilmeyip kendi içinde değerlendirildi. Geçen dönemlere oranla, bu kategori altında incelenen yazıların sayısında dikkat çekici bir artış gözlenmesi, Gezi Olayları bağlamında LGBT bireylerin ve kadınların nefret söylemi içeren bir dille anılmasından ve dönem içinde, İngiltere’de gündeme gelen eşcinsel evlilik konusundan kaynaklandığı tespit edildi. Trans bireylerin haberlerde ele alınışıysa, yine ya suçla ilişkilendirilerek ya da “travesti” kelimesinin aşağılayıcı bir özellik olarak kullanılmasıyla gerçekleşti.
Medyada Ayrımcı Dil başlığı altında ele aldığımız Gezi Olayları’nın ilk haftası olan 1-7 Haziran tarihleri arasında Habertürk, Hürriyet, Radikal, Sabah, Sözcü, Özgür Gündem, Taraf, Yeni Şafak ve Zaman olmak üzere 9 ulusal gazete tarandı. Farklı yayın politikalarına sahip gazetelerin olayları aktarırken kullandıkları ayrımcı dil üzerinden detaylı bir analiz gerçekleştirildi.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Eylül - Aralık 2013 Raporu
Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2013 yılı Eylül-Aralık aylarını kapsayan medya izleme raporu iki bölüm halinde yayımlandı. İdil Engindeniz tarafından hazırlanan raporun ilk bölümünde dini ve etnik grupları hedef alan nefret söylemi içeriklerinin yanı sıra kadın ve LGBTİ’lere yönelik içerikler ‘Diğer Dezavantajlı Gruplar’ başlığı altında yer aldı. Raporun ikinci bölümü olan yazılı basında ayrımcı söylem dosya konusu ise bu dönem ‘Aleviler’ olarak belirlendi.
Nefret söyleminde artış
Eylül-Aralık 2013 döneminde nefret söylemi içeren içerik sayısında azımsanamayacak bir artışın olduğu tespit edildi. İncelenen yazılar arasında ele alınan konular çeşitlilik gösterse de; yılbaşı sebebiyle muhafazakâr basında çıkan ve Hıristiyanları hedef alan haberler, nefret suçu yasa tasarısının gündeme gelmesiyle tasarıyı eleştiren yazılar gibi unsurlar, bu artışta etken oldu.
Önceki dönemlerle benzer bir şekilde en fazla Ermeniler, Yahudiler ve Hıristiyanlar nefret söyleminin hedefi oldu. Bu gruplara oranla daha düşük sayıda kalsa da nefret söylemine maruz kalan diğer kimlikler arasında Kürt, Rum ve Gayrimüslimlerin yer aldığı görüldü.
Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği bölümde ele alınan 25 içerikten 15’i (erkek ve kadın) eşcinsellere yönelik nefret söylemi olarak değerlendirildi. Söz konusu yazılarda “travesti” olarak geçen trans bireylere yönelik nefret söylemi dört içerikte mevcutken; kadına yönelik nefret söylemi de incelenen dönemde sekiz kez tespit edildi.
Yazılı Basında Ayrımcı Söylem: Aleviler Dosyası başlığı altında Nil Mutluer tarafından hazırlanan raporda, medyada yer alan Alevilerle ilgili olay ve etkinlikler göz önünde bulundurularak Birgün, Habertürk, Hürriyet, Milliyet, Özgür Gündem, Star, Sözcü, Yeni Şafak, Yurt ve Zaman gazeteleri analiz edildi.
Farklı kesimlere hitap eden gazeteler ayrımcı söylemi aynı şekilde üretebiliyor
Cami-cemevi projesi, Tuzluçayır eylemleri, Alevi açılımı konulu Abant Platformu toplantısı; farklı yayın politikalarına sahip gazetelerin kullandıkları ayrımcı dil üzerinden analiz edildi. Yanı sıra aynı gazetelerde Hasan Fırat Gedik’in cenazesi sonrası mahallesindeki polis araması, Suriyeli Aleviler, Sakine Cansız ve inanç, tarihsel gelişmeler ve siyasal ilişkiler üzerine olan haber ve yazılar da analize dahil edildi.
Cami-cemevi projesini destekler nitelikte yayın yapan gazeteler sırasıyla Zaman, Yeni Şafak, Star ve Habertürk olarak belirlenirken, Özgür Gündem, Birgün ve Yurt gazetesinin ise projeye eleştirel yaklaşan gazeteler olduğu görüldü. Projeyi nötr bir şekilde sunduktan sonra konu hakkında farklı görüş belirten çeşitli aktörlere de ses vererek ele alan Milliyet ve Hürriyet’in projeyle ilgili bir yönlendirme çabası olmadığı gözlemlendi. Sözcü gazetesinin Alevilerin veya farklı aktörlerin cami-cemevi projesiyle ilgili görüşlerine yer vermek yerine konuyu esasen hükümet eleştirisi amacıyla gündeme getirmiş olduğu görüşü raporda yer aldı. Gazetelerde, cami-cemevi projesine tepki olarak gelişen Tuzluçayır eylemlerinin genellikle proje ile ortak başlık altında ele alındığı görüldü.
Gazeteler projeye dair farklı duruşlar sergilemiş olsalar da; Zaman, Yeni Şafak ve Star’da protestoculara yönelik yayımlanan içeriklerle, Özgür Gündem’de özellikle projeyi sahiplenen Alevi aktörlere yönelik yaklaşım birlikte değerlendirildiğinde; kutuplaştırıcı ve ayrımcı söylemin bahsedilen gazeteler tarafından aynı şekilde üretildiği gözlemlendi.
Bunun yanı sıra Abant Platformu ve Suriyeli Aleviler ile ilgili haberler üzerinden; eğer Alevilerle ilgili bir mesele kendi görüşlerine yakın buldukları aktörlerden gelmiyorsa gazetelerin, ötekileştirdikleri Alevileri “sadece protesto, eylem yapan ve inancı da şüpheli kişiler” olarak konumlandırmayı tercih ettikleri görüşü raporda yer aldı.
Son olarak Alevilere yönelik ayrımcı söylemin açık ve örtük şekilde nasıl üretildiğini göstermesi açısından önem taşıyan görsel içeriklerin analizi de rapora dahil edildi.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Ocak-Nisan 2014 raporu
Hrant Dink Vakfı’nın yürütmekte olduğu Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2014 yılı Ocak-Nisan aylarını kapsayan medya izleme raporu iki bölüm halinde yayımlandı. Akademisyen İdil Engindeniz tarafından hazırlanan raporun ilk bölümünde dini ve etnik grupları hedef alan nefret söylemi içeriklerinin yanı sıra kadın ve LGBTİ’lere yönelik içerikler ‘Diğer Dezavantajlı Gruplar’ başlığı altında yer aldı. Akademisyen Derya Fırat ve Barış Şannan tarafından hazırlanan raporun ikinci bölümünde ise 24 Nisan Ermeni Soykırımı’nı anma günü çerçevesinde yazılı basında yer alan ayrımcı söylemin analizi yapıldı.
Nefret söyleminde artış devam ediyor
Ocak-Nisan 2014 döneminde nefret söylemi içeren içerik sayısında azımsanamayacak bir artışın devam ettiği tespit edildi.
Her yılın Aralık ve Ocak aylarında görüldüğü üzere bu sefer de yılbaşı kutlamaları dini referanslara sıklıkla yer veren yayınlar tarafından Hıristiyanlara (ve bazen de Yahudilere) yönelik nefret söylemi üreterek ele alındı.
24 Nisan ve Hocalı anmaları da hakkında nefret söylemi üretilen grupların açıkça belirtildiği başlıklar oldu. Gündemdeki konulardan bir diğeri de Gülen Cemaati ve Erdoğan Hükümeti arasındaki gerilimdi. Cemaat üzerinden genellikle Hıristiyanlara, Yahudilere ve Batı toplumlarına yönelik nefret söylemi üretildi.
Hedef grupların ortak özelliklerine baktığımızda, bu dönemde öncelikle dini aidiyet üzerinden nefret söylemi üretildiği görüldü. Öte yandan yazılı basında hakkında en çok nefret söylemi üretilen, düşmanlaştırılan, ötekileştirilen gruplar bu dönemde de değişiklik göstermedi. Yılın ilk dört aylık döneminde, en çok Ermeniler hakkında nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada Yahudiler gelirken, Hıristiyanlar üçüncü sırada yer aldı. Onların ardından Rumlar, Kürtler ve İngilizler nefret söylemine maruz kalan gruplar arasında bulundu.
Ocak-Nisan 2014 döneminde de nefret söylemi içerdiği tespit edilen yazıların çoğunun ulusal basında yer aldığı, ancak nefret söylemi üretme konusunda yerel basında tehlikeli boyuta ulaşan artışın olduğu görüldü.
Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği bölümde ele alınan 34 içerikten 28’i LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi olarak değerlendirildi. Kadına yönelik nefret söylemi de, incelenen dönem ve yayınlar içinde sekiz kez gözlemlendi.
Yazılı basında 24 Nisan Ermeni Soykırımı’nı anma günü
Ocak-Nisan 2014 döneminin ayrımcı söylem dosya konusu ise 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı’nı anma günü olarak belirlendi. Bu tarihi temel alarak 22-26 Nisan arasında Aydınlık, Birgün, Habertürk, Hürriyet, Radikal, Sabah, Türkiye ve Zaman gazeteleri tarandı ve analiz edildi.
Bu çalışma kapsamında önceki yıllarla karşılaştırma yapabilmek için 2007 yılından bu yana aynı gazetelerin ilk sayfalarında 24 Nisan anmasının nasıl görüldüğü de incelendi. Buna göre önceki yıllarda sözü edilen gazetelerde yayımlanan 24 Nisan anması ile ilgili içerik sayısı karşılaştırıldığında, yedi yıldaki toplam sayının da üzerine çıkıldığını, Başbakanlık tarafından yayınlanan “taziye” mesajı nedeniyle konunun basının gözünde daha fazla haber değeri kazandığını söyleyebiliriz.
Taranan gazetelerin hemen hepsi, basında yer alan 24 Nisan haberlerine ilişkin diğer gazetelerin manşetlerini sergileyen bir kolaj çalışması yapmışlardır. Bu durum gazetecilik alanı içinde yer alan aktörlerin birbirlerine göre konum aldıklarını ve özellikle 24 Nisan gibi kritik tarih ve olaylarla ilgili olarak kamuoyu oluşturulmasına aktif bir biçimde katıldıklarını göstermektedir.
Buradan hareketle toplumsal tahayyülün “soykırım” bağlamından çıkarılıp “taziye” bağlamında yeniden kurulmaya çalışıldığını gösteren içeriklerle, 24 Nisan anmasının yazılı basında ekseriyetle araçsallaştırıldığı söylenebilir.
Bu araçsallaştırma; farklı siyasi pozisyonlarda bulunan aktörler tarafından farklı biçimlerde gerçekleştirilmiştir. Buna göre medya analizinde; Soykırım’ın yegâne sorumlusu olarak Kemalizm ve İttihatçılar’ın gösterilmesi, Ermenilerin “hain” olduğu iddiası ve taziye açıklaması üzerinden siyasi iktidarın propagandasının yapılması gibi farklı yaklaşımlara rastlanmıştır.
24 Nisan anma günüyle ilgili haber ve yazılarda referansların kimlere verildiği, olayın taraflarının belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda söylemsel alanın öncelikli olarak devlet temsilcileri ve siyasetçilerden oluştuğu gözlemlendi.
Çalışmada ele alınan 219 içeriğin 80’inde konuyla ilgili, “geçmişle hesaplaşma”, “Adaletin sağlanması”, “soykırımın tanınmasını”, “Özür dilenmesi” ve “Barış” taleplerine rastlandı. İnkâr talebini açık ve net bir biçimde gündeme getiren tek gazetenin ise Aydınlık olduğu görüldü.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Mayıs-Ağustos 2014 raporu
Hrant Dink Vakfı tarafından yürütülen Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında 2014 yılı Mayıs-Ağustos aylarını kapsayan medya izleme raporu iki bölüm halinde yayımlandı. Akademisyen İdil Engindeniz tarafından hazırlanan raporun ilk bölümünde ulusal, dini ve etnik kimlikleri hedef alan nefret söylemi içeriklerinin yanı sıra kadın ve LGBTİ’lere yönelik içerikler ‘Diğer Dezavantajlı Gruplar’ başlığı altında yer aldı.
Mayıs-Ağustos 2014 raporunun ayrımcı söylem dosya konusu ise Türkiye medyasında Yahudilere yönelen ayrımcı söylem. Hukukçu ve gazeteci Rita Ender tarafından hazırlanan raporun ikinci bölümünde ise İsrail Devleti’nin Filistin’e yönelik operasyonu çerçevesinde yazılı basında özellikle Yahudi kimliğine yönelik yer alan ayrımcı söylemin analizi yapıldı.
Nefret söylemi hızla artmaya devam ediyor!
Mayıs-Ağustos 2014 dönemini ele alan raporun ilk bölümünde, nefret söylemi içeren yayın sayısında çok dikkat çekici bir artış olduğu görüldü.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaşandığı bir dönem olması nedeniyle hareketli olan yaz aylarında, nefret söylemi içeren yazılardaki asıl artış uluslararası gündemle, İsrail Devleti’nin Gazze’ye yönelik operasyonuyla belirlendi. Bunun yanında, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü vesilesiyle, 23 Nisan tarihinde yayımladığı taziye metninin sert tepkilerle karşılaşması da bu artışta etkili oldu.
İçerik sayısı bakımından hakkında en çok nefret söylemi üretilen ilk üç grup yine değişiklik göstermedi ve sırasıyla Yahudiler, Ermeniler ve Hıristiyanlar olarak belirlendi. İncelenen yazılarda nefret söylemine maruz kalan 32 farklı ulusal, dini ve etnik kimlik tespit edilirken, bu yazıların %50.40’ının sadece Yahudi ve Ermeniler’i hedef aldığı görüldü. Onların ardından 21 içerikle Rumlar, 18 içerikle Kürtler ve 10 içerikle Suriyeli mülteciler nefret söylemine maruz kalan gruplar arasında belirlendi.
Nefret söyleminin haber türüne kıyasla köşe yazılarında daha fazla üretildiği gözlemlendi.
Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği bölümde ele alınan 31 içerikten dokuzu LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi olarak değerlendirildi. Üç içerikte trans bireylere yönelik doğrudan nefret söylemine rastlandı. Kadına yönelik nefret söylemi ise, incelenen dönem ve yayınlar içinde 19 kez görüldü.
Dosya Konusu: İsrail’in Gazze’de Başlattığı Operasyon ve Basında Yahudilere Yönelik Ayrımcı Dil
Mayıs-Ağustos 2014 raporunun ayrımcı söylem dosya konusu İsrail Devleti’nin 7 Temmuz 2014 tarihinde Gazze’de başlattığı operasyon dolayısıyla Türkiye medyasında Yahudilere yönelen ayrımcı söylem olarak belirlendi. Buna göre, 8-22 Temmuz 2014 tarihleri arasında tirajları dikkate alınarak belirlenen Zaman, Posta, Hürriyet, Sözcü ve Sabah gazeteleri tarandı ve analiz edildi.
Konuyla ilgili bu gazetelerde 485 yayın incelendi. Tüm yayınların içinde 5N1K sorularına yanıt veren, bilgi verici/olgusal içeriklerden sonra en çok politik niyet taşıyan/provokatif nitelikte tanımlanan içerik tespit edildi. Köşe yazıları özelinde bir değerlendirilme yapıldığında ise habere konu olan olay yorumlanırken objektif eleştiri getiren yayınların çoğunlukta olduğu tespit edildi. Öte yandan, eleştirel kategorisini yine politik niyet taşıyan/provokatif kategorisinde tanımlanan yayınlar takip etti.
Yahudilerin, İsrail’in dış politikaları ve uygulamaları karşısında sorumlu tutulmaları yoluyla yapılan antisemitizm, Türkiye medyasında “İsrail Devleti” veya “İsrail” yahut “İsrail Savunma Kuvvetleri” gibi kişi/kurumları ifade etmek ve bu sözcükleri kullanmak yerine, genelleme yaparak “Yahudiler” veya “İsrailliler” ifadelerinin seçilmesi ile de gündeme gelmektedir.
Yahudilikle siyonizmi, İsrail Devleti’yle İsrailliler ve Yahudileri birbirinden ayrı tutmayıp; tümünü “Yahudi” kelimesi ile isimlendirmeyi tercih etmek kutuplaştırıcı etki yaratmaktadır. Bu nedenle, İsrail Devleti’nin başlattığı operasyona dair olan yayınlarda, “Yahudi” veya “Müslüman” kimliklerinin vurgulanmaması, ötekileştirme yapmamak adına gerekliydi. Bu hassasiyeti vurgulayan iyi örneklere köşe yazılarında rastlansa da “İsrail Devleti” veya “İsrail” gibi kurumları ifade etmek ve bu sözcükleri kullanmak yerine, genelleme yaparak “Yahudiler” veya “İsrailliler” ifadelerinin seçildiği örneklere de rastlandı.
Öte yandan İsrail Devleti ve İsrailliler tereddütsüz olarak “Yahudi” şeklinde isimlendirilirken, Filistin Devleti ve Filistinlilerin “Müslüman” olmalarına atıf yapılmakta, fakat onların “Arap” kimliklerine vurgu yapan ifadeler kullanılmamaktadır. Toplumda Araplara yüklenen olumsuz anlamları ve Araplara karşı olan düşmanlığı çağrıştıracak bu vurgunun yapılmaması, bunun yerine birleştirici bir kavram olarak Müslüman vurgusunun tercih edilmiş olması bir anlamda, Müslüman dünyası ile Yahudi dünyası arasında bir kutuplaşma yaratmakta ve kimin hangi tarafta yer alması gerektiği konusunda yer işaret etmektedir.
İsrail Devleti’nin operasyonunu eleştiren içerikler yayımlanırken Hitler ve Holokost karşılaştırması veya benzetmesi yapan başlıklara, köşe yazılarına da rastlanmıştır.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil
Eylül-Aralık 2014 raporu
Hrant Dink Vakfı tarafından yürütülen Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında basında Suriyeli mültecilere yönelen ayrımcı söylem konulu rapor yayımlandı. Hakan Ataman tarafından hazırlanan dosyada Suriyeli mültecilere yönelik basında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemler ele alındı. Raporda ayrıca, akademisyen İdil Engindeniz tarafından hazırlanan, 2014 Eylül-Aralık aylarını kapsayan basında nefret söylemi analizi yer alıyor. Bu bölümde ulusal, dini ve etnik kimlikleri hedef alan nefret söylemi içeriklerinin yanı sıra kadın ve LGBTİ’lere yönelik içerikler de analiz edildi, örnek haberler değerlendirildi.
Dosya Konusu: Suriyeli Mültecilere Yönelik Ayrımcı Dil
Raporda, Suriye’de yaşanan çatışmalar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve büyük bir kısmı Türkiye’de ikamet eden Suriyeli mültecileri konu edinen haber ve köşe yazılarında ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemlere yer verildi. Yerel gazetelerin seçimi için Suriyeli mültecilerin sayıca en fazla olduğu illerden biri olan Gaziantep’e odaklanıldı ve Olay, Gaziantep Güneş ve Gaziantep 27 gazeteleri tarandı. Ulusal gazetelerden ise Hürriyet ve Sabah gazeteleri çalışmaya dâhil edildi.
Tarama yapılan tarihler, 12 Ağustos 2014’te Suriyeli bir mültecinin ev sahibi ile yaşadığı tartışma sırasında, ev sahibini bıçaklayarak öldürmesi üzerine Gaziantep’te yaşanan linç girişimlerinin ve yaklaşık bir hafta süren olayların olduğu dönem olarak belirlendi. Ek olarak, Kobanê’deki Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) saldırılarının sonrasında, 6-7 Ekim 2014 günlerinde başlayan sokak eylemlerini kapsayan iki haftalık dönem de yerel gazetelerin taramasına dâhil edildi. Raporda, basın taramasının yanı sıra, tarihsel arka plana ve kavramsal bilgilere de yer verildi.
İncelemede, Suriyeli mültecilerle ilgili olarak doğrudan veya dolaylı bir ayrımcı söylem içeren köşe yazıları ve haberlere dair üç temel bulgu tespit edildi. İçeriklerini raporda, örnekleriyle birlikte okuyacağınız bu temel bulguları şu şekilde özetlemek mümkün:
- 1) Hak temelli bakış açısından yoksunluk
Yapılan incelemede Suriyeli mültecilerle ilgili köşe yazılarının ve haberlerin mültecileri hak sahibi özneler olarak görmeyen bir bakış açısıyla üretilmiş olduğu görüldü. Suriyeli mültecilerle ilgili olarak biri Hürriyet gazetesi, diğeri ikisi ise Gaziantep Güneş gazetesinde yer alan toplam üç köşe yazısı hariç, köşe yazılarının tamamı hak temelli bakış açısından yoksundur. Haberler açısından bakıldığında ise, hak temelli bir bakış açısını yansıtan haberlerin sayısı son derece sınırlıdır. Yapılan incelemede, bu kategoride ele alınabilecek yalnızca 11 haber tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi Hürriyet, üç tanesi Olay, dört tanesi Gaziantep Güneş ve üç tanesi Gaziantep 27 gazetelerinde yer almıştır.
İncelemesi yapılan gazetelerde Suriyeli kadın mülteciler hakkında yapılan haber sayısı da neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa pek çok toplumda kadınlar ve kız çocukları belli risklerle karşılaşmakta, toplumdaki cinsiyet rolleri ve kendilerine biçilen konumlar nedeniyle erkeklerin ve erkek çocuklarının eriştiği haklara erişememektedir. Yerinden edilme durumlarında bu riskler kadınlar ve kız çocukları için, özellikle de ayrımcılık ve cinsel, cinsiyet temelli şiddetle bağlantılı olarak daha da etkili olabilmektedir. Bu tespit yaşanan çatışmalar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli kadınlar için de geçerlidir.
- 2) Güvenlik endeksli bakış açısı
Gerek ana akım medyada ve gerekse yerel basında ön plana çıkan bir başka konu güvenliktir. Medyada yer alan haber ve köşe yazılarında hem Suriyeli mültecileri hem de yerel halkı yakından ilgilendiren barınma, çalışma, eğitim ve sağlık hakları ile ilgili sorunlarda, güvenliğin insani boyutunu temel alan bir bakış açısı söz konusu değildir. Bu alışılagelmiş güvenlik anlayışı, ekonomik ve sosyal hakları son aşamada polisiye ve askeri bir güvenlik sorununa indirgemektedir. Bu haliyle Suriyeli mülteciler bir güvenlik sorunu olarak görülmekte ve bir kez daha ötekileştirilmektedirler.
- 3) Haberlerin sosyal üretimi ve medyanın ötekileştirici rolü
Hem ana akım hem de yerel gazetelerdeki Suriyeli mültecilere yönelik haberler, mültecilere yönelik ötekileştirici söylemi yeniden üretmektedir. Haberlerin önemli bir bölümünde görüşlerine yer verilen kişiler öncelikli olarak siyasi figürler ve iş dünyasının önde gelen isimleridir. Yaşanan olaylar karşısında Suriyeli mültecilerin neler hissettiğine birinci ağızdan yer veren ise sadece üç haber tespit edilmiştir.
Genel olarak baktığımızda, Suriyeliler bizim “misafirimiz”, “kardeşimiz” olarak yansıtılmakta, tutum pozitif gibi görünmektedir. Bazı istenmeyen olayların yaşanması durumunda da Suriyeli mültecilere “sağduyu”, “sabır” ve “hoşgörü” ile yaklaşılması telkin edilmektedir. İlk etapta olumlu görünen, ancak hak temelli bakış açısından yoksun olan bu tür söylemler, “biz” ve “onlar” ayrımını daimi kılmaktadır.
Nefret söylemi artmaya devam ediyor!
Eylül-Aralık 2014 döneminin nefret söylemi raporunda ise, nefret söylemi içeren yayın sayısındadaha önceki dönemlerde gözlemlenen dikkat çekici artış bu dönemde de devam etti.
Ulusal düzlemde Kobanê eylemleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti ile Türkiye’ye gelen Papa Francesco’nun ziyareti ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırı, bunun yanında (her yıl aynı dönemde olduğu gibi bu yıl da) yılbaşı kutlamaları nefret söylemine zemin hazırlayan başlıca konular oldu.
Türkiye basınında, hakkında nefret söylemi üretilen, düşmanlaştırılan, ötekileştirilen grupların sıralaması bu dönemde de büyük bir değişiklik göstermedi. Hakkında nefret söylemi üretilen içerik sayısı bakımından, en çok Yahudiler hakkında (143) nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada 115 içerikle Hıristiyanlar ve ardından 60 içerikle Ermeniler üçüncü sırada yer aldı. Kobanê gündeminden dolayı da Kürtler geçen döneme kıyasla yaklaşık üç kat daha fazla içerikte (59) nefret söyleminin öznesi oldu ve dördüncü sırada yer aldı.
Hakkında uzun bir döneme yayılan çok sayıda yazıyla nefret söylemi üretilen grupların değişim göstermiyor olması, söz konusu grupların nefret söylemi karşısındaki kırılganlığına dair önemli bir bilgi sunmanın yanında kemikleşmiş ve vazgeçilmeyen bir düşmanlaştırma çabasını da ortaya koymaktadır. Bu grupların, bu coğrafyada birlikte yaşayan halkları, inanışları, etnik kökenleri kapsaması ise nefret söyleminin olası tehlikelerini ve nefret suçuna zemin hazırlama özelliğini daha da arttırmaktadır.
“Diğer dezavantajlı gruplar” başlığı altında Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği 47 içerikten 29’u LGBTİ’leri hedef aldı. Kadına yönelik nefret söylemi de, incelenen dönem ve yayınlar içinde 18 kez gözlemlendi.
|

[ Raporu İndirin ] |
Medyada Nefret Söylemi
Ocak-Nisan 2015 raporu
2015 yılı Ocak - Şubat - Mart - Nisan aylarını kapsayan dört aylık döneminde ulusal, etnik ve dini grupları hedef alan 270 köşe yazısı ve haber, bu yazılardaysa toplam 278 nefret söylemi içeriği tespit edildi.
2015 yılının ilk dört aylık dilimini oluşturan bu dönemde, nefret söylemi içeren yayın sayısında önceki döneme kıyasla bir düşüş gözlenmekle birlikte; örneğin Suriyelilere yönelik nefret söyleminin yaygınlaşması, bu sayısal eksikliğin içerik açısından bir yumuşamaya tekabül etmediğini gösteriyor. Önceki yıllarda olduğu gibi, yılın ilk döneminde öncelikle yılbaşı kutlamaları nedeniyle özellikle de Hıristiyanlara yönelik nefret söyleminde bir yoğunlaşma olurken; Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘İslamofobiye karşı dinler buluşması’ kapsamında farklı dinlerin temsilcileriyle birlikte yemek yemesi; Fransa’da yayımlanan mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı; Amerika Birleşik Devletleri’nde üç gencin evlerinde katledilmesi; son olarak da Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında, 24 Nisan anma günü üzerinden nefret söylemi üretildi.
Hedef alınan gruplara göre dağılım yapıldığında, en çok Ermeniler hakkında, 103 içerikte nefret söylemine rastlandı. İkinci sırada 75 içerikle Yahudiler gelirken, Hıristiyanlar 73 içerikle üçüncü sırada yer aldı. Onların ardından 21 içerikle İngilizler, 16 içerikle Suriyeliler, 14 içerikle Gayrimüslimler, 13 içerikle Kürtler, 12 içerikle Rumlar, 11 içerikle ateistler nefret söylemine maruz kalan gruplar arasında yer aldı.
Kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik nefret söyleminin incelendiği bölümde ele alınan 43 içerikten 29’unda LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi tespit edildi. Kadına yönelik nefret söylemi de, incelenen dönem ve yayınlar içinde 14 kez gözlemlendi.
Daha detaylı istatistiki verilere, nefret söylemi kapsamında değerlendirilen 278 içeriğin tam listesine ve örnek haber ve köşe yazılarına ulaşmak için raporun tamamını inceleyiniz.
|

[ Raporu İndirin ] |
BASINDA 24 NİSAN ERMENİ SOYKIRIMI’NI ANMA GÜNÜ
1995-2015
Hrant Dink Vakfı tarafından 2009 yılından bu yana yürütülmekte olan “Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi” çalışması, Türkiye’de ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadeleye katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, medyanın sivil denetiminin önemini gözeterek ırkçılık, ayrımcılık ve ötekileştirmenin tekrar tekrar üretilmesinin en önemli araçlarından biri olan medyada insan hakları ve farklılıklara saygının güçlendirilmesini, belli kimlik özellikleri üzerinden hedef alınan kişi veya gruplara yönelik ayrımcı dil ve nefret söylemine dikkat çekmeyi ve bu konuda farkındalık yaratmayı hedeflemektedir.
Vakfın bu amaçlara ulaşma yolunda yürüttüğü çalışma kapsamında, ulusal ve yerel basın taranmakta, ayrımcı, ötekileştiren ve hedef gösteren bir söylemle kaleme alınmış haber ve köşe yazıları tespit edilip analiz edilmekte, ardından da www.nefretsoylemi.org sitesi aracılığıyla ve raporlarla kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Proje sitesinde yer alan içerikler ayrıca sosyal medya hesapları aracılığıyla da paylaşılmaktadır. Hazırlanan rapor, sivil toplum örgütlerine, basın yayın kuruluşlarına, basın meslek örgütlerine gönderilmekte ve internet sitemizden yayımlanmaktadır.
Bu sistematik nefret söylemi izleme çalışmasına, 2013 yılı itibariyle ayrımcı söylem dosya konuları dâhil edildi. Buna göre, ilgili dört aylık dönem içinde, seçilen bir konuya odaklanılarak ve her konuya özel bir araştırma yöntemi belirlenerek ayrımcı söylem analizi yapılmaktadır. Bu analizlerde nefret söylemine kıyasla daha ince bir şekilde kurgulanmış, ayrımcı ve ötekileştiren mesajları daha örtük bir şekilde veren söylemleri incelemek hedeflenmektedir.
Ayrımcı söylem odaklı medya taraması için bugüne kadar yayımlanan dosyaların konuları; BDP ve HDK temsilcilerinin Karadeniz turu (Ocak-Nisan 2013), Gezi olaylarının ilk haftası (Mayıs-Ağustos 2013), Alevilere yönelik ayrımcı dil (Eylül-Aralık 2013), 100. yıla bir kala basında 24 Nisan (Ocak-Nisan 2014), İsrail’in Gazze operasyonu sonrası Yahudilere yönelik ayrımcı dil (Mayıs-Ağustos 2014) ve Suriyeli mültecilere yönelik yazılı basında ayrımcı dil (Eylül-Aralık 2014) olarak belirlendi.
Son olarak 2015 yılının ilk dört aylık dönemini kapsayan bu yedinci ayrımcı söylem odaklı raporda, Ermeni Soykırımı’nı anma günü olan 24 Nisan’ın 1995’ten 2015’e kadar geçen dönemdeki ayrımcı söylem odaklı medya taramasına yer verildi. Özetle bu raporda, 24 Nisan tarihini temel alarak 1995 yılından 2015 yılına kadar geçen 21 yıllık döneme ilişkin Hürriyet, Cumhuriyet ve Zaman gazetelerinde yer alan içeriklerin taranmasından hareketle oluşturulan veri ve analizler yer alıyor.
Bunun için ilk olarak 1995 ve 2014 yılları arasında Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman gazetelerinde yalnızca 24 ve 25 Nisan tarihlerinde yayımlanan içerikler incelendi. 2015 yılında ise 21-26 Nisan tarihleri arasında, yine aynı gazetelerde yayımlanan ilgili içerikler analiz edildi. 400’den fazla içeriğin incelenmesinden sonra oluşturulan bu analizlerde, 21 yıllık zaman diliminde Türkiye’nin ve dünyanın toplumsal, ekonomik, siyasi şartlarına paralel olarak değişimler gösteren gazetelerin yayın politikalarında, Ermeni Soykırımı hakkında üretilen dilin dönüşümüne dair tespitleri bulacaksınız.
|
|
|
|
|
|
|